EPİLOG: "Çelik Yaralar."

1.2K 104 44
                                    

15 yıl sonra.

Kral yavaşça sandalyesinden kalktı. Bu keyifsiz kahvaltı sona erdiği için biraz olsun rahatlamıştı, karısı tüm yemekte her zaman olduğundan iki kat sıkıcıydı ve surat asıp duruyordu. Daenor onu görmezden gelmeye alışmıştı ve Eudokia bundan fazlasıyla nefret ediyordu. Aslında Eudokia, Daenor ile ilgili her şeyden nefret ediyordu.

Haklı sebepleri de vardı aslında. Daenor genelde onunla iki cümleden fazla konuşmuyordu. Onunla nadiren yan yana bulunuyordu, yıllardır onun yatağını bile paylaşmamıştı. Eudokia hala doğurgan olduğunu ona sürekli hatırlatıyordu ama Daenor kadına karşı en ufak bir sevgi kırıntısı bile beslemiyordu. Varisleri vardı, bu yüzden Eudokia ile tek bir an bile paylaşmak zorunda değildi. Ondan boşanma şansı olsa bunu anında yapardı ama bunun konseyde kabul görmeyeceğini biliyordu. Eudokia sadece çocuklarının annesiydi, o kadar. Onu asla sevmeyecekti.

Daenor Asshalt'ta çok eşliliği yasakladığında, Eudokia bunun kendisine olan aşkı sayesinde yaptığına inanıp mutlu olmuştu. Ama Daenor artık Asshalt geleneklerinden nefret ediyordu. Bu yüzden hiçbir Minemara kralının birden fazla eşi olamayacağına dair bir yasa çıkarttı. Evlilik sadece sevgi için yapılmalıydı.

Daenor sevginin ne olduğunu unutalı çok olmuştu. Hataları onu büyütmüştü, şimdi otuz üç yaşında bir adamdı ama sevginin ne olduğunu bilmiyordu. O, bütün hislerini toprağa gömmüştü. Onun sevgisi yıllar önce bir kadınla beraber ölmüştü. Daenor onu hatırlayınca gözlerini yumdu ve onun yüzünü hatırladı. Uzun kahverengi saçlarını, daima meydan okurcasına bakan gözlerini, ince dudaklarını. Bu yüzü ne olursa olsun unutamazdı, ölse bile. O gözleri unutmak için neler vermezdi. Unutmak acılarını biraz olsa azaltırdı ama Daenor o kahverengi gözleri hiçbir zaman unutamadı.

O en son ne zaman gerçek duygular hissetmişti ki? Onun bildiği tek duygu pişmanlıktı. Kalan duyguların hepsi havaya karışmıştı. Aşkı, tutkuyu, heyecanı, arzuyu, telaşı veya merakı tatmayalı kaç yıl olmuştu? En son ne zaman kendini gerçek bir insan gibi hissetmişti? En son ne zaman gerçek bir nefes almıştı? Kendine, hayatına ve seçimlerine küfür etmediği bir günü olmuyordu. Tüm ailesinin ölümlerinin pişmanlığı onun omuzlarından hiç inmemişti. Hepsi kendisinin suçuydu. Kuzeninin, ablasının, ağabeyinin ve babasının ölümleri onun suçuydu. Ranewen'in ölümü onun suçuydu. Onu en çok yaralayan da, bu suçluluk hissi ile yaşamaya mecbur bırakılmasıydı.

"Yine oraya mı gidiyorsun?" diye sordu Eudokia, ayakta dikilen Daenor'a bakıyordu. Kadın yine her zamanki gibi kırmızı elbiselerini giymişti, Daenor'a onun karısı olduğunu hatırlatmak için yaptığı bir şeydi bu. Daenor taç giydiği günden beri siyahtan başka renk giymemişti, onunla evlendiği gün bile. Kendi cenazesini bu şekilde yansıtıyordu. "Bugün onun doğum günü." dedi Daenor. Günlerden 8 Mart'tı. Onun doğum günüydü. "Ölülere çiçek götürmenin anlamı yok." dedi Eudokia, Daenor kapıya yönelmişken. Daenor kadına bakmadı. "Fikrini sorduğumu hatırlamıyorum." Eudokia sustu, Daenor kadının nefretini hissedebiliyordu ama bu umurunda değildi. Kapıdan çıkacakken kızı koşarak koridoru aştı ve bacaklarına yapıştı. Daenor onu görünce gülümsedi ve kızını kucağına aldı. "Güneşim." dedi kızına ve yanaklarını öptü. Larra kollarını babasının boynuna doladı. Larra Lucalinda'ya çok benziyordu ve bu Daenor'u üzüyordu. Ölü ablasını hatırlamak onu kederle dolduruyordu. Zaten yaşadığı her gün acılarla geçmiyormuş gibi. Daenor Larra'nın boynunda duran, kendisinin hediye ettiği kolyeye baktı. Bu kolye Larra'dan önce bir başkasına aitti. Daenor bu kolyenin hak ettiği yerin kızı olduğuna karar vermeden önce, yıllarca kolyeyi cebinde taşımıştı. O zümrüte dokunmak onu rahatlatıyordu. Elini zümrüt kolyenin üstüne koydu, bu şekilde anıları tekrar hissedebilmeyi diledi. "Buraya gel, Larra. Babanın yapacak işleri varmış." Larra annesinin sesini duyunca Daenor kızını tekrar öptü ve yere indirdi. Kapıdan çıktığında, içine her zaman oraya gideceği zaman hissettiği heyecan doldu. Daenor sadece böyle zamanlarda yaşadığını hissedebiliyordu. Normalde, bir ölüden farksızdı. Hiçbir şeyden keyif almayan, duygusuz bir adamdı. Çocukları hariç onu mutlu eden bir şeyi yoktu.

YALANCI PRENSESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin