9

1.5K 148 40
                                    

Prenseslerin cesedi günlerce boyunca indirilmedi. Her sabah gördüğüm ilk şey ülkemin iki değerli prensesinin çürümüş cesedi oluyordu. Odamdan çıkmak için defalarca hizmetçilerle mektup yolladım. Krala, Artanis'e, Prenses Lucalinda'ya bile mektuplar yazdım ama hiç cevap gelmedi. Daenor'a yazmadım, ne olursa olsun ondan tek bir şey bile istemezdim. Nihayet, saraya gelişimin on ikinci gününde Artanis geldi. O akşam nişanımız resmen duyurulacaktı, aynı anda Daenor ve Dessiara'da nişanlanacaktı.

Artanis odama geldiğinde mesafeli ve ciddiydi. "Bu akşam için Lucalinda sana bir elbise diktirdi. Birazdan hizmetçiler gelip hazırlanmana yardımcı olacak." Artanis o gün farklı görünüyordu. Bana bakmaya dayanamıyor gibiydi. Siyah saçları dağınıktı ve gözleri yorgun bakıyordu. Siyah bir pelerin, siyah giysiler giyiyordu. Kafamı salladım, hiçbir şey söylemeden odadan çıktı. Yatağıma oturdum. Bugün, prenses ilan edilecek, veliaht prensin nişanlısı olacaktım. Lucalinda'dan ve onun kundaktaki kızından sonra en güçlü kadın olacaktım. Bunlar, kalbimin arzuladığı şeyler değildi. Asla da olmayacaktı.

Hizmetçiler ellerinde iki sandık ve büyük bir küvet ile geldiler. İki kadın beni önce sıcak su dolu küvete soktu. Temizlendiğime ikna olduklarında büyük sandıktaki elbiseyi çıkardılar. Prenses benim için kırmızı, kadife bir elbise diktirmişti. Asshalt'lıların döktüğü Rennator'luların kanını temsil eden kırmızı. Minemara Hanesi'nin kırmızısı. Lucalinda bunu benimle dalga geçmek için yapmıştı. Yine de belime takılan korse siyah, incilerle süslü bir korseydi. Hizmetçi saçımı tarayıp nazikçe ördü. Parmaklarımın tamamına yüzükler takıldı. Boynuma inci bir kolye takıldıktan sonra güzel göründüğüme karar verdiler. Bir hizmetçi bana küçük bir ayna uzattığında görüntüm beni şaşırttı. Güzeldim. Soylu bir prenses gibi görünüyordum. Olmadığım biri gibi. 

Kapı açıldığında içeri giren Daenor'du. Hizmetçiler yerlere kadar eğilip reverans yaparken ben hafifçe diz çöktüm. Daenor o gece ihtişamlı görünüyordu. Altın sarısı pelerini, siyah giysileri ve altın şeritten tacı ile yakışıklı görünüyordu. Yüzünde rahatsız edici gülümsemesi ile bana baktı. "Sonunda gerçek bir kadına benzemişsin." Sözlerinin beni sinirlendirmesine izin vermedim. "Prens Artanis bana eşlik etmeyecek mi?" Bunun üzerine gülümsemesi genişledi ve kapıya yaslandı. "Aslında planlar öyleydi ama ben bir değişiklik önerdim. Ağabeyim Dessiara'yı bahçeye götürecek, ben de seni. Eh, aşıklara son bir veda hakkı vermeliyiz, değil mi?" Yüzümde hiçbir ifadenin oluşmasına izin vermedim. Dessiara'nın Artanis'e karşı hisleri olduğu gün kadar açıktı, belki Artanis de ona karşı aynı hisleri besliyordu ama bu sona ermeliydi. Dessiara artık Daenor'a aitti, Artanis de bana. En azından bir süreliğine.

Daenor elini bana uzattığında tereddüt etsem de tuttum. Nazikçe koluna girdiğimde bir çift gibi görünüyorduk. Odadan çıktıktan sonra bizi gören herkes bizim diz için diz çöküyordu. Daenor hala çapkınca gülümsüyordu, benim yüzüm ise ifadesizdi. Birlikte bahçeye vardığımızda etrafta şenlik havası vardı. Uzun, yemek dolu masalar, pahalı kıyafetler giyen leydiler ve güçlü lordlar bahçeyi kaplıyordu. Kendimi kapana kısılmış hissettim. Bu soylu insanlar arasında benim bir yerim yoktu. Bizi gören iri yarı bir adam ve yanında duran uzun boylu, siyah kıvırcık saçlı bir kadın yanımıza adeta koştu. İkisi de Daenor için eğilirken kadın beni baştan aşağı süzüyordu.

"Prens Daenor, bu ne şeref." dedi adam. Daenor nazikçe gülümseyerek teşekkür ettiğinde onun ne kadar kolay rol yapabildiğini hatırladım. Ağlayan Sarselle'yi teselli ederken gerçek bir aşık gibi davranmış, sonra onu adeta terk etmişti. Bu soylular yanında nazik prens rolünü oynuyordu ama bu maske arkasında çok daha karanlık bir yüz vardı.

"Bu Lord Arrius Elldar. Bu da Leydi Priscilla Elldar. Lord ve Leydi Elldar, bu da Yargı Arenası Şampiyonu Ranewen Roxelana." Kafamı ikisi için de nazikçe eğdiğimde Lord Arrius benim için eğildi, Priscilla ise sadece kafasını eğdi. Lord Arrius samimi bir gülümseme ile "Gelecekteki kraliçemiz." dediğinde gülümsemeye çalıştım ama midem bulanıyordu. Priscilla ise "Çok güzel görünüyorsunuz." dedi. Bu tamamen nezaketen söylenmişti. Onun sarı, incecik belini saran sarı korseli elbisesi ve güzelce topuz yapılmış saçları ile çok güzeldi. Kahverengi gözlerinde rekabetçi bir tavır vardı. "Prensimiz sizi arıyordu." dedi Arrius bana bakarak. Priscilla gözlerini kıstı ama gülümseyerek katıldığına dair bir şeyler mırıldandı.

YALANCI PRENSESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin