8. Bölüm: "Sessiz Naralar"

23K 2.1K 3.5K
                                    

27.02.2021
Medya: Utku Sipahi
Bölüm Şarkısı: Nurettin Rençber - Söyle Sunam (çok çok severim)

Sabrınız için teşekkür ederim.
İyi okumalar... 🍂

Çok küçükken kuş olmak isterdim. Sonra biraz büyüdüm ve baktım bu mümkün değil, dedim ben de pilot olurum.

Sonra biraz daha büyüdüm, anladım ki pilot olmakta bana göre değilmiş ben de kararı öğretmen olmakta kıldım. Bir öğretmen bir çocuğun evvela kalbine sonra da hayatına dokunur. Yanlış ellere kurban olan kaç hayat var kim bilir? Bir çocuğun kalbine dokunmak çok kolay. Kolay diye mi insanların bu ehemmiyetsizliği?

Beyefendi bir kere bana iktisatta olan elmas - su paradoksundan bahsetmişti. Bu paradoksa göre hayati önem taşıyan suyun kıymeti insan hayatı için hiçte bir farzı olmayan elmastan daha kıymetsiz oluşundan bahsetiyor. Çocuk kalbi de şu gibi kıymetli ama çoğu kimse tarafından kolay ulaşılabilir olduğundan kıymetsiz. Komik değil mi? Komik ama ben gülemiyorum. Aklıma parlak taşlara tonlarca para veren insanlar ve susuzluktan ölen çocuklar gelirken nasıl gülebilirim?

Şimdi büyüdüm ama öğretmen de olmayacağım sanırım. Ben bir çocuğa dokunmak için fazla kırığım, içim paramparça benim. Ya o parçalar dokunmak istediğim minik kalpleri kanatırsa? Yok, sanırım ben o kadar güçlü değilim. Ama sanırım yaşamaya mecalim olsaydı hukuk okurdum.

Çünkü anladım ki tüm acıların temelinde adaletsizliğin tohumları gömülü. Dünya adil bir yer değil. Allah'ın adaletinden bir şüphem yok ama sevmiyorum bu dünyayı. Hem zaten Allah'ta sevmezmiş ki dünyayı, ben neden seveyim?

Yine de sevdiğim şeyler de vardı bu dar-ı dünyada. Mesela tatlı bir uyku, mesela onunla oturup birbirimize şiirler okumak. Tabii ya, bana şair olma hevesi kazandıran bir adamdı o, severdi şiirleri.

Dışarıdan pek şiir seven biri gibi görünmüyor öyle değil mi? Ama şaşmayın, zaten kim dışarıdan göründüğü gibi ki?

1 yıl önce...

Yaşlı gözlerle kapının bir köşesinde durmuş öylece beli bükülen kadının eşyalarını toparlayışını izliyordum. Safiye ablanın annesi rahatsızlık geçirmiş, memlekete gitmesi gerekiyormuş ve daha fenası bu başı sonu belli olmayan bir ayrılık olmasıydı.

Gidiyordu.
Bana annelik eden kadın da gidiyordu.
Ama işte acı gerçek, o benim annem değildi.
Annem olsaydı gitmezdi çünkü.
Anneler çocuklarından gitmezdi.
Ölebilirlerdi ama gitmezlerdi.

Ama kızgın değildim ona. Şimdi bana deseler ki annen yaşıyor git, arkama bakandan giderdim. Ne Safiye abla ne Meryem Hanım hatta beyefendi bile... annemin yüzüne olan hasretim hepsine olan sevgimi yakar kül ederdi.

Akan gözyaşımı hemen sildim ve bana dönen kadına gülümsedim, kimseye manevi zulüm etmeye hakkım yoktu. "Sürekli arayalım birbirimizi oldu mu?" Sesi titreyince boğazıma bir yumru oturdu ve konuşamadım sadece başımı sallayabildim.

Elleriyle ellerimi kavradı ve varlığımı hissetmek ister gibi parmaklarını sıktı. "Bana hakkını helal et." Gözünden akan yaşla benim gözyaşlarım da kendini atıverdi. "Hep kusuru kendimde, bana bir çocuk vermeyen Allah'ta ve çocukların kendisinde aradım." Gözlerini kapatarak başını iki yanına salladı ve sonra yeniden açtı. "Kusur hiçbirimizde değilmiş. Bunu senin  o güzel kalbin sayesinde gördüm." Bir elini yanağıma uzatarak akan yaşı sildi ve "Allah'a şükür ki seni benim yoluma çıkardı da yeniden insan olmanın tadına varabildim." dedi.

"Bana hakkını helal et Utku." Dudaklarım bükülünce ellerimi çekerek yüzümü kapattım ve göğsüm sertçe titredi. "Safiye abla araba hazır, otobüs saati geliyor." Telaşla ellerimi yüzümden çekip ellerine kapandım ve "Helal olsun abla." dedim. "Sen de bana helal et hakkını." Korkmuştum, anneme veda bile edemeden ayrılmıştık, Safiye ablaya veda edebilme fırsatım varken şimdi bunu hüznüm uğruna feda edemezdim.

BEYEFENDİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin