17. Bölüm: "Bir Umut"

27K 1.6K 4.3K
                                    

04.01.2022
Bölüm şarkısı: AnnenMayKantereit - Ausgehen

Avram'a Almanca şarkı dinleten aşk; bizi de bul canım benim.

Medyadaki şarkıyı bölümde şarkıyı açtıkları kısımda açın olur mu? Öyle yapın. (:

Tam olarak bilmiyorum.
Bu okuyucuları neden bu kadar çok seviyorum?
Sanırım tarzlarını seviyorum.
(Bu kısmı bu sonu dönüp yeniden okuyun o zaman daha anlamlı olacak hahahaha)

Yeni bölüm yine uzun oldu o yüzden lütfen emeğimin karşılığı olarak bir oy vermeyi ve düşüncelerinizi kısaca da olsa yorum yaparak paylaşmayı çok görmeyin.

Sizi seviyorum.
İyi okumalar...

Yeryüzündeki ilk cinayetin özünde aşk için işlendiğini biliyor muydunuz?

Anlatılanlara göre Kabil ve Habil kardeşlerin ikisi de Lübnan ile evlenmek isteyince Hazreti Adem onlara Allah'a bir kurban vermelerini ve nihayetinde Allah kimin kurbanını daha çok beğenirse Lübnan ile o kişinin evleneceğini söylemiş. Daha çok beğenilen kurbanın sahibi Habil seçildiğinde ise Kabil bir gece yarısı eline aldığı bir taşla kardeşini öldürmüş.

İşte onun aşkı da beni nasıl yaptıysa, bu hikayenin Kabil'i yaptı...

Elimdeki tek kişilik pastaya bakarken yüzünde bir gülümseme, mutlu olduğuna dair bir emare görmeyi bekledim ama o hiçbir şey yapmadan öylece tek mumlu pastaya baktı.

"İyi ki doğdun." dedim, gülümseyerek ama yüzündeki ifade benim de gülüşümü sekteye uğratmıştı. Bir saniye yüzüme bakıp pastayı üflemek içinde eğildi ama aniden yüzünü buruşturarak geri çekildi ve arkasını dönerek başını iki yanına salladı. "Söndür şu mumu lütfen, ben doğum günü kutlamam." Çekinerek pastaya üfledim ve masaya koydum. Yanlış olan neydi ki?

"İshak Bey izin vermediği için mi?" dedim, anlamaya çalışarak. "Ama benimkini kutladınız."

Gerildiğim an 'sen' yerine 'siz' diye hitap etmek bir nevi kabuğuma çekilmek gibiydi; bir refleks, korunma güdüsü.

Aniden başını bana çevirince gümüş gözlerinin etrafının hafifçe kızardığını fark ettim. "Çünkü senin doğduğun gün kutlanmaya değer bir gün ama benim.." Durdu ve yüz ifadesine bir kramp girdi. Ona doğru birkaç adım attım ve elimi omzuna koydum. "Bana anlatabilirsin." dedim, sakince. "Seni dinlerim, anlamaya çalışırım." Yüzündeki o maskeyi bu kez çekinerek kaldırdı çünkü maskenin arkasında gizlediği şey aşağılama ya da alay değil, hüzündü.

"Yirmi iki yıl önce annem bugün öldü." dedi, sanki alelade bir cümle kurar gibi. Bazen bu sakinliği beni ürkütüyordu. "Doğum gününde mi?" dedim, düşüncelerimi kabullenebilmek daha kolay olsun diye sesli söylemiştim. Sakince başını sallarken gözlerini kapayıp açtı.

Hiçbir şey diyemeden öylece yüzüne baktım ama yüzümdeki ifadeden rahatsızlık duyarak geri çekildi ve biraz uzaklaştı. "Olayı dramatize etmeye gerek yok Utku, yüzündeki şu ifadeyi siler misin?"

Güçlü müydü yoksa duygusuz mu?

"Nasıl böyle dik durabiliyorsun?" dedim, ben asla böyle olamayacaktım. Gerçi böyle olmayı ister miydim orası da bir muamma. Gözlerime bakmadan ikili koltuğu oturdu ve yavaşça dudaklarını ıslattı. "Ne yapayım?" dedi, başını kaldırıp yüzüme bakmadan hemen önce.

Tekrar yanına giderken beni durdurmadı sadece gözleriyle ona yaklaşmamı izledi. Sağ tarafına oturunca sadece başını çevirip yüzüme bakmaya devam etti. "Duygularını yaşa." dedim ılık bir sesle. "Üzüldüğünde ağlamak seni zayıf yapmaz."

BEYEFENDİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin