> Umarım bir gün bu hikaye hak ettiği değere kavuşur. <
Başlamadan beğenmeyi unutmayın..
Bol yorum istiyorum!
İyi okumalar dilerim.
*
Damla:
Etrafı izler, gördüğüm her şeyi hafızama kazımaya çalışırken, bunun yetmeyeceğini düşünerek cebimden telefonumu çıkardım ve "Fotoğraf çekebilir miyim?" diye sordum Barış'a dönerek. Barış bana bakarak gülümsedi ve "Tabii ki, sormana gerek yok," dedi.
Omuz silktikten sonra ayağa kalkarken, "Dünyanız konusunda çok hassas olduğunuz için sorayım dedim," derken bulunduğumuz yerde biraz ilerlemiş, az ötedeki koyu yeşil ağaçlar arasında gürül gürül akan nehre yöneltmiştim kameramı.
"Öyleyiz ama burası sadece bir orman işte," dedi Barış da.
"Dünyanızda birçok farklı canlı türü var ama."
"Evet ama benim avladığım varlıkları zaten sizler göremiyorsunuz, avcı olmayan cadılar bile göremiyor. Onun dışındaki büyülü türler ise zaten enerjileri ve frekansları nedeniyle sendeki kamerada görünmüyorlar," deyince şaşkınca ona döndüm.
"Gerçekten mi?"
"En son baktığımda öyleydi," diyen Barış sırıtmaya başlarken ona kızgınca bakmaya çalıştım. Ne kadar becerebilirsem artık.
"Her şeyle ilgili bir şaka yapman gerekmiyor, biliyorsun değil mi?"
"Üzgünüm, yapım böyle ama dozunu kaçırdıysam kusura bakma," deyip yaptığı işe geri döndü. Aslında söylediğim şeyi bu kadar ciddiye alacağını tahmin etmemiştim. Tabaklarımıza yemek koymaya devam ederken, ona hitaben, "Dozunu kaçırmadın, sadece söyledim işte.." deyip aceleyle yeniden önüme döndüm. O da bir şey söylemedi.
Etrafta dolanıp fotoğraflar çekmeye devam ederken, Barış'ın sesini işitmem uzun sürmedi.
"Damla hadi gel, bir şeyler yiyelim. Acıkmışsındır."
Piknik örtüsüne doğru ilerlerken elimi karnımın üzerine götürüp dudaklarımı yaladım. Evet, acıktığımı hissediyordum. Orman, doğal güzellikler ve oksijen fazlalığı beni acıktırmış olmalıydı. Ayrıca birkaç gündür kan ihtiyacımı gidermediğim için halsizleştiğimi hissediyordum ve vücudum kanın kokusuyla bile ihtiyaçla titriyordu adeta.
Bunu Barış'a belli etmemeliydim.
Kendi minderimin üzerine oturduğumda önümdekileri neredeyse ağzımın suyu akarak izledim.
"Barış ellerine sağlık, her şey muhteşem görünüyor," derken ellerimi birbirine sürtüyordum. Komik görünüyor olmalıydım ama ne yapayım, acıkmıştım!
Barış'ın kısık sesli gülüşünü duyunca başımı ona çevirdim, "Rica ederim. Hem işin çoğunu Begüm yaptı, hakkını teslim etmem gerek."
"Vay canına, keşke o da gelseydi o zaman. Ayıp olmuştur şimdi," dedim mahcubiyetle ancak Barış şaşkın bir kahkahanın ardından, "Ne alakası var Damla, asıl burada olsa garip olurdu. Ben bu zamanı sadece bizim için ayırdım," deyince aniden kızarmaya başladım. Bu şekilde konuştuğunda gerçekten utandığımı hissediyordum.
Hızlıca önüme dönerek tabağımdakilere uzandım. O kadar fazla çeşit kurabiye, poğaça, yemek ve daha bilimum tarif edemediğim yiyecek vardı ki, hangisinden başlayacağımı şaşırmıştım ancak yaşadığım utangaçlıkla elimi rastgele birine atıp ağzıma götürdüm. Portakallı bir aroması vardı sanki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay Işığı
FantasySıradan hayatının ona vermiş olduğu avantajları sonuna kadar kullanarak başarılı bir hayatın merdivenlerini birer birer tırmanıyordu Azra. Genç, başarılı ve oldukça azimliydi. Yetenekleri onu devamlı üstlere taşırken hiç beklemediği bir anda hayatı...