Merhaba arkadaşlar, bu bölüm benim çok hoşuma gitti, şeker tadında bir bölüm oldu, umarım sizler de beğenirsiniz. :)
Fakat canımı sıkan bir konu var ki o da beğeni ve yorum sayılarının düşmüş olması. Problem nedir? Gerçekten merak ediyorum. Samimiyetle yazın ki ben de bileyim. Aksi takdirde beğenilmediğini düşünüp hikayeyi yayından kaldıracağım çünkü bu şekilde de benim moralim bozuluyor. Kesinlikle benim emeğimin karşılığı bu değil.
Satır arası yorum yapabilirseniz, çok mutlu olurum..
Keyifli okumalar.
*
Deniz'le birlikte parti salonuna kadar el ele gelmiş olsak da salona girerken elimi elinden çektim yavaşça. Deniz soru soran gözlerle bana bakarken, burnumu hafifçe çekerek sakin bir sesle yanıtladım gözlerindeki soruyu, "Bu şekilde olmasın.. Yani, henüz halletmem gereken şeyler var."
Deniz bir an kalakaldı ancak ardından yüzünde hayal kırıklığıyla karışık ciddi bir ifadeyle başını sallayarak beni onayladı. Elini öne doğru uzatarak bana yol verdiğinde, vücudumu ona doğru çevirip biraz daha yaklaştım ve ellerimi koluna koyarak, "Beni yanlış anlama, olur mu?" diye fısıldadım.
Yüzündeki ifade değişmedi ancak "Tamam, hadi içeri geçelim," dediğinde artık söyleyecek başka bir şey bulamadım ve salona adımımı attım.
Salonda insanlar eğlenmeye, dans etmeye ve sohbete devam ediyorlardı. Duygu ve Mert ile Doğa ve Yağız dans ediyorlar ancak Damla ve Lale masada oturmuş sohbet ediyorlardı. Berk'in hemen yanımızdaki masada oturan bir arkadaşıyla sohbet edip güldüğünü gördüm, onunla konuşmam gerekiyordu gerçekten de..
Deniz'e dönerek, "Benim.. Berk'le konuşmam lazım," dedim tedirgince.
"Tabii," diyerek hafif bir tebessüm eşliğinde beni masama uğurlarken kendisi de kendi masasına doğru ilerlemeye başladı.
Berk'in yanındaki sandalyeye oturduğumda, hafifçe koluna dokunarak oradaki varlığımı fark etmesini ve bana dönmesini sağlamaya çalıştım. Berk yavaşça bana döndü, az önceki sohbetinden kalan gülümsemenin izleri hâlâ yüz ifadesinde mevcuttu fakat beni görünce bu gülümseme yavaş yavaş solmaya başladı. İfadesindeki bu değişiklik beni biraz germişti ancak bu konuşmayı yapmalıydım, bunu biliyordum.
"Hoş geldin!"
"Selam.. Berk, biraz konuşabilir miyiz?"
Berk ne ile ilgili olduğunu sormadı bile, sormasına da gerek yoktu zaten. Bir anlık kararsızlığa düşse de hemen ardından başını sallayarak onayladı ve ayağa kalktı. O ayağa kalkınca ben de ayağa kalkarak onun gittiği yöne doğru gitmeye başladım. Salondan dışarıya çıkıp sola döndü ve bir koridora saptı. Az sonra geniş bir hole açılan koridordan çıkarak az öteki devasa cam panelin önünde durduk.
Berk, beklentiyle yüzüme bakmaya başladığında, beni bir ateş bastığını fark ettim. Bir an, daha önce aklımda kurmuş olduğum tüm o düşünceler uçup gitmiş gibi hissetsem de bu konuşmayı yapmalıydım, biliyordum. Her şeyden önce artık tüm bu kargaşadan uzaklaşmak için bile konuşmalıydım.
Önce boğazımı temizledim ve ardından, "Ben, seni.. buraya çağırdım ki.. az önce olanlarla ilgili-" diye devam ederken sözümü kesti.
"Azra."
Berk ismimi telaffuz ettiğinde başımı kaldırıp ona baktım tedirgin gözlerle.
"Efendim?"
"Sakin ol, az önce olanların neyle ilgili olduğunu biliyorum. Bir şey açıklamana gerek kalmadı ki zaten."
"Nasıl yani?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay Işığı
FantasySıradan hayatının ona vermiş olduğu avantajları sonuna kadar kullanarak başarılı bir hayatın merdivenlerini birer birer tırmanıyordu Azra. Genç, başarılı ve oldukça azimliydi. Yetenekleri onu devamlı üstlere taşırken hiç beklemediği bir anda hayatı...