Merhaba arkadaşlar, bu bölüm hikayenin kilit bölümlerinden bir tanesi diyebilirim.. Sizlerin olabildiğince hikayenin içerisine çekilmesini isterim çünkü hikayedeki birçok konu, olay, yaşanılacak hadiseler açısından bu bölüm büyük önem arz etmektedir. Umarım keyifle okursunuz..
İyi okumalar! :)
NOT: Lütfen medyadaki şarkıyla birlikte okumaya dikkat edin. Bölüm bu şarkı eşliğinde yazılmıştır. Şarkı biterse yeniden başlatıp devam edin. :)
*
Her şey o kadar ani olmuştu ki, vampir gözlerimiz bile algılamakta güçlük çekmişti. Nereden çıktığını anlayamadığımız metalik top patlamış, kuvvetli ses ve yoğun toz bulutu ile hepimiz bir yerlere yuvarlanmıştık. Ardından erliklerin havadan tepemize inmeye başladığını görmüştüm gözlerime siper ettiğim parmaklarım arasından. Böyle bir şey nasıl-
Lanet olsun.
Dağlık bir alandaydık ve biz çevremizi kolaçan ederken onlar tepemizden inmişlerdi. Çok güzel.
Her neyse. Kendimi toparlamam gerektiğini düşündüm ve ayağa fırladım. Düşüncelerin zamanı değildi. Herkes şoktaydı, toz bulutu yavaş yavaş dağılmıştı. Şimdi her şey daha da netti ve manzara korkunçtu. Herkes en az 2 erlikle birden mücadele ediyordu. Ben savrulduğum yer dolayısıyla biraz daha köşede kaldığım için fark edilmemiştim sanırım. Ancak buna bir son vermeli ve arkadaşlarıma yardıma gitmeliydim.
Bulunduğum köşeden dışarı çıktım. Önümde 2 Erlikle güç bela mücadele etmeye çalışan Merve vardı. Hemen birinin üzerine atlayıp bıçağımı çektim ve boynuna sapladım. Sırtına atladığım için erlik neye uğradığını şaşırmıştı. Boynundan yüzüme kan fışkırıyordu, sanırım şah damarına isabet ettirmiştim. Kandaki demir kokusu midemi bulandırmıştı, adamın sırtından aşağıya indiğimde kusacak gibi hissediyordum. Bu çok iğrençti, bu korkunçtu. İlk defa asla böyle bir savaşın içerisinde olmamamız gerektiğini hissetmiştim.
Düşünme.
Erlik bir iki yalpalamadan sonra yere kapaklandı. Merve de o esnada kendisininkini halletmişti.
"Hayır!"
Acı dolu bir feryat ile o tarafa döndük. Elinde ucu kanca gibi bükülmüş, oldukça sivri görünen bir bıçak ile Barış'ın üzerine çıkıp belinin tam üstüne oturmuş olan erliği gördük. Bıçağı iki eliyle tutmuştu ve ağzından savaş nidaları dökülüyordu. Barış var gücüyle çabalıyor ancak kurtulamıyordu.
Merve'yle birlikte ileriye atıldık. Düşünmemiş, plan bile yapmamıştık. Oraya koştuğumuzda Merve adamın elindeki bıçağı tekme ile savurmuş ve neredeyse iki tel olan saçından yakalayıp başını geriye vermiş ve gırtlağını açığa çıkarmıştı. Çok kısa bir anda, bıçağımla adamın boğazını kesmiştim.
Artık bu kâbusun sona ermesini istiyordum...
Hemen etrafımı kolaçan etmeye başladım. Emir bir uçan tekme savurarak önündeki erliğin kafasına isabet ettirdiğinde sanırım adamın boynu kırılmış olacaktı ki düştüğü yerden kalkamamıştı.
"Azra, ben şu tepenin arkasına gidiyorum. Büyük bir grubun o tarafa geçtiğini gördüm. Desteğe ihtiyaç olabilir."
Merve'ye dönüp hızlıca başımı salladığımda, Deniz'in az ileride olanca gücüyle karşısındaki erliğe odaklanmış, etkisiz hale getirmeye çalışıyor olduğunu fark ettim. Sanırım ruh gücünü kullanıyordu, yüzündeki ifade bunu gösteriyordu. Karşısındaki erlik yere diz çökmüş iki eliyle başını tutuyordu. Deniz de yavaşça ona doğru yaklaşırken bilinçsiz olduğunu düşündüğüm şekilde eliyle belindeki bıçağı bulmaya çalışıyordu. Ancak o anda dehşet içerisinde bir şeyi fark etmiştim. Deniz bu konsantrasyon nedeniyle arkasından yaklaşmakta olan erliği fark edemiyor olmalıydı. Aniden görünmez bir elin göğsümü sıktığını hissettim. Deniz'e doğru koşarken bir yandan da korku içerisinde bağırdım:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay Işığı
FantasySıradan hayatının ona vermiş olduğu avantajları sonuna kadar kullanarak başarılı bir hayatın merdivenlerini birer birer tırmanıyordu Azra. Genç, başarılı ve oldukça azimliydi. Yetenekleri onu devamlı üstlere taşırken hiç beklemediği bir anda hayatı...