Merhaba arkadaşlar, bugün söz verdiğim gibi bölümü koyuyorum. :)
Ay Işığı ailesine dahil olan ve yorumlarıyla bizi şenlendiren, fikirleriyle eğlendiren ve bazen karakterler ile birlikte üzülen, gülen siz güzel okuyucularıma çooooook teşekkür ediyorum. İyi ki varsınız. :)
Evet, Deniz'i özlediniz mi bakalım? Uzun bir süredir yoktu, değil mi? Bu bölümde Deniz ve Azra'nın geçmişte yaşadıklarını ve doğal olarak neden bu kadar birbirlerine karşı öfke dolu olduklarını öğreneceğiz. Hazır mısınız?
Keyifli okumalar o zaman!
*
Artık Azra dallara ayrılmış gibiydi.
İlk olarak, ölümden geri döndükten sonra yaşadıklarım ve bunun sonucundaki değişimim ve ikinci olarak ise Doğa ile yaptığımız araştırmalardan sonra öğrendiklerim neticesinde hissettiklerim ve bunun üzerimdeki etkileri.
Hani ünlü bir söz vardır : Cehalet mutluluktur.
Aslında böyle düşünmüyorum. Bilgi bize acı bile verse, onun beyin hücrelerimizden içeriye sızmasına ve bizi değiştirmesine izin vermeliydik. Yalnızca, bu kadar kısa sürede yaşadığım tüm bu değişimler beni ürkütüyordu. Çok daha farklı bir insana doğru değişim göstermiştim resmen.. Gerçi Kuzey'e bakılacak olursa, bu iyiydi. O, benim geçirdiğim değişimlerden mutluydu, bunların beni olgunlaştırdığını düşünüyordu. İçimde kopan fırtınalardan ne kadar haberdardı bilemiyordum ama.
Bu öğrendiklerimi Deniz'le de paylaşmalıydım değil mi? Yapılması gereken mantıklı hareket bu olurdu. Çünkü bunlar yalnızca beni değil, ikimizi birden ilgilendiriyordu. Ancak rüyada tartıştığımız o günden beridir ne uyuyorken ne de uyanıkken karşılaşmamıştık. Bunun asla ama asla tesadüf olduğunu düşünmüyordum, Deniz bir şekilde bunu bilerek yapıyordu.
Düşünüyordum da, çok uzun bir zamandır Deniz'le hiç yüz yüze gelmemiştik.
Kaşlarımı kaldırıp derin bir nefes çektim içime ve ciğerlerimi temiz havayla doldurdum. Ormanın derinliklerine, o her zaman kaçıp sığındığım köşeme gelmiştim yine. Çünkü hiçbir yer bana buradan fazla evimdeymiş gibi hissettiremiyordu. Her zaman biraz yalnızdım aslında kendi içimde ancak o büyük hadiseden sonra fark ettim ki daha fazla yalnızlaşmıştım.
Bazı insanlar cıvıl cıvıl neşe doludur, enerji saçarlar ve onları koruyup kollayan, daima arkalarında duran bir aileleri vardır. Bunlar benim gerçekten şanslı olduğunu düşündüğüm kişiler olmuştur hep. Bense annemin nasıl birisi olduğunu bile hatırlamıyordum. Annemi düşündüğümde gözümün önüne tıpkı benimkine benzeyen turuncu saçları ve bembeyaz teni ile hüzünlü bir silüet beliriyordu gözlerimin önünde. Ben henüz 3 yaşındayken babamı ve beni terk edip gittiği için ona dair başka hiç anım yoktu. Babamı ise daima sert duruşu ile hatırlıyorum. Annem gittikten sonra beni şu anda da içerisinde olduğum okulun anaokuluna yazdırmıştı. Sanırım oraya o kadar genç yaşta başlayan tek çocuktum.

-Medya: Azra'nın saçları ancak birazcık daha kısa.-
Babamla aramız hiçbir zaman iyi olmamıştı. Nedenini ise bana hiç söylememişti.. Onu anlamak için yıllarımı harcamış, gecelerimi gündüzlerime katarak düşünmüş, sabahlara kadar ağlamış ancak bir cevap bulamamıştım. Babamı görebilmek için kışlanın yolunu tuttuğum ve ona okulda edindiğim başarılarımı çocuk aklımla, sırf babam beğensin diye bire bin katarak anlattığım ancak babamın çatık kaşlarıyla dinlediği ve karşılığında yalnızca kuru bir aferin aldığım günleri hatırladıkça gözlerim sızlıyordu. Ondan adeta sevgi dilendiğim günler olmuştu. Bir çocuk için ne acı..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay Işığı
FantasySıradan hayatının ona vermiş olduğu avantajları sonuna kadar kullanarak başarılı bir hayatın merdivenlerini birer birer tırmanıyordu Azra. Genç, başarılı ve oldukça azimliydi. Yetenekleri onu devamlı üstlere taşırken hiç beklemediği bir anda hayatı...