Sizleri çok fazla bekletmeden hemen bölümü yayınlayacağım.
Yalnızca yorumların bir hayli düştüğünü fark ediyorum arkadaşlar. Lütfen bu konuda hassas olalım.. Ben de emek veriyorum sonuçta çok güzel bir hikaye ortaya çıkarabilmek için.
Bu bölüm çok action dolu, Hadi bakalım, rekor YORUM ve BEĞENİ bekliyorum. :)
Keyifli okumalar..
*
Berk'le birlikte parti salonuna girdiğimizde içerisinin iyice kalabalıklaşmış olduğunu fark ettim. Müzik düşünebileceğiniz en yüksek seviyede performans gösterirken, insanlar çoktan ısınmış ve ellerinde kokteylleriyle sohbet edip gülüşüyorlardı bile.
Berk beni bizimkilerin çoktan oturmuş olduğu yuvarlak masaya doğru götürdü. Herkes uygun şekilde yan yana yuvarlak masanın etrafındaki yerlerini almıştı. Berk ve bana yan yana gelecek şekilde Lale ve Yağız'ın arasındaki iki sandalyeyi ayırmış oldukları için biz de oraya geçip oturduk. Ben Lale'nin hemen yanına, Berk'se Yağız'ın yanına oturdu.
Lale'nin yüzündeki durgun ve biraz da hüzünlü ifadeyi görünce, 'Ne oldu?' der gibi ona bakıp başımı salladım ancak o omuz silkip, 'Boş ver' dedi ve tebessüm etti. Sanırım Ender Hoca'yla ilgili bir durum olmalıydı bu. Daha sonra ilgilenmek üzere rafa kaldırdım.
Herkes partiye çoktan adapte olmuş gülüp sohbet ederek eğlenirken, ben gözlerimle Deniz'i arıyordum. Bizim arkamızdan hemen salona girmediği için, dışarıda ne yapıyor olabileceğini merak ediyordum. Derken Deniz elleri ceplerinde, ifadesiz bir yüz ve yüz ifadesine tezat çekici bir duruş ve havayla salonun devasa kapısından içeriye girdi. Sanki daha az önce dışarıda birbirimize yapıştırılmışçasına sarılıp koklaşan biz değilmişiz gibi ki bunu düşündükçe kızarıyor ve utanıyordum, onu görür görmez nefesimi tutmuş ve beynimi dinlemeyen kalbim yine depar atmaya başlamıştı.
Bir insanın normal duruşunun bile bu kadar çekici ve cazibeli olması doğru muydu? Veya normal?
Deniz gözleriyle etrafı tararken, ileriden bir varlığın (!) Deniz'e doğru adeta uçtuğunu ve koluna yapışıp onu çekiştirmeye başladığını gördüm. Bu varlık, elbette Nazlı'dan başkası değildi. Bu kızın sürekli Deniz'in peşinden koşturup, her fırsatta orasına burasına yapışması beni deli ediyordu. Kıçını tutuşturacaktım bir gün!
Deniz, Nazlı'nın kendisini geneli Ruh kullanıcılarından oluşan tayfalarının olduğu masaya doğru sürüklemesine izin verdi. Masaları bizimkinin tam karşısında duruyordu, aramızda ise piste doğru giden, kırmızı halının serili olduğu aralık bulunuyordu.
Deniz altın varaklı zarif sandalyeyi çekip oturunca tam da karşıma gelecek şekilde masadaki yerini almış bulunuyordu. Bunun tesadüf mü yoksa bilerek mi yapılan bir durum olduğundan emin değildim. Nazlı da tam onun yanındaki sandalyeye oturduğunda, en azından Nazlı'nın kendi yerini bilerek seçtiğinden emindim!
"Nasılsın Azra?"
Hafifçe eğilip yüksek müzikten sesini duyurabilmek için bağırarak bana soru sormakta olan Berk'e döndüm.
"Fena değil Berk, sağ ol. Sen nasılsın? İyi görünüyorsun."
"İyiyim, bu kadar şık ve güzel bir bayanın yanında iyi olmamak mümkün mü?"
Kibar olabilmek adına, iltifatına karşın en azından ona küçük bir tebessüm gönderdim ve gözlerimi tekrar uzakta, karşıdaki masada oturan Deniz'in olduğu tarafa çevirdim. Deniz'in bana bakmakta olduğunu fark ettiğimdeyse, adrenalin iğnesi yemişçesine çığlık atmaya başlayan vücudumu sakinleştirmeye çalışmakla uğraşmaya başladım!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay Işığı
FantasíaSıradan hayatının ona vermiş olduğu avantajları sonuna kadar kullanarak başarılı bir hayatın merdivenlerini birer birer tırmanıyordu Azra. Genç, başarılı ve oldukça azimliydi. Yetenekleri onu devamlı üstlere taşırken hiç beklemediği bir anda hayatı...