Herkese merhaba, yeni bölüm de geldi, umarım beğenirsiniz. :) Bugün şunu söylemek istiyorum, bu bölüme kadar destek olan ve gerek oylarıyla gerekse yorumlarıyla beni yalnız bırakmayan tüm okuyucularıma içtenlikle teşekkür ediyorum. Çünkü bu hikayeyi aslında birlikte götürüyoruz. Birlikte gülüp, birlikte üzülüyoruz. Yorumlar ve kritikler yaparak hikayeyi zenginleştiriyoruz. Bunun bir yazar ve hikaye için en önemli şeyler olduğunu düşünüyorum. Çok teşekkürler, iyi ki varsınız canlarım. :*
Şimdi, iyi okumalar!
*
"Ben olmadan nasıl bir sıralama yaparsınız?" diye haykırdığımda Canan Hoca bana ters ters baktı.
"Senin burada olman bir şeyi değiştirmeyecekti Azra."
"Yine de burada olmalıydım."
"Şimdi buradasın işte. Emir ve Merve'nin ortasında duracaksın."
Herkesi bir sıraya yerleştirmişlerdi. Kim kimin yanında olup aynı zamanda savaşırken kimi koruyacak, bunların hepsi ayarlanmıştı.
Yavuz ve adamlarının yerlerini, öldürdükleri kurbanlardan ve ip uçlarından bulmuşlardı. Olabilecekleri yerlere gidip hepsini avlamayı düşünüyorduk. Ben Emir'le Merve'nin arasındaydım. Merve'nin diğer yanında Deniz vardı. Ve Emir'in diğer tarafında da Barış.
Yavaş yavaş artık kimin nerede hangi sıralama ile dizileceği planlanıyordu. Elbette en önde savaşçılar yer alıyordu. Bizim de bir ordumuz vardı. Oldukça deneyimliydiler ancak dediğim gibi, 2 sene önceki savaşta çok fazla savaşçımızı kaybetmiştik. Bu yüzden sayımız bir hayli azalmıştı. Daha sonra orduya katılan kişiler eğitilmişlerdi elbette ancak 2 senede artık ne kadar olduysa..
Dolayısıyla en önde savaşçılar olacaktı. Onların arkasında Canan Hoca, savaşmaya hazır vampir halkından yetenekli erkek ve kadınlar ve öğretmenlerimiz.
Ancak Canan Hoca bize bir ayrıntıdan söz etmişti ki aslında bu iyi bir şeydi. Coğrafi olarak insan ırkından çok da farklı olmayan milliyetlerdeydik. Evet, bizler ırk olarak daha farklı olabiliriz ancak bu bizim de insanlarla iç içe evrimleşmediğimizi göstermez. Bizler Anadolu Türk halkı vampirlerindendik ve Canan Hoca bize diğer halklara elçiler ile haberler verildiğini, Kraliçe'nin haftalardır toplantılar yaptığını ve birçok diğer ülke vampir halklarından destek aldıklarından bahsetmişti. Bu iyi haberdi. Sayımız ve gücümüz artacaktı. Tabii eğer Yavuz da diğer coğrafyalardan Erlik'leri toplamamışsa... Dolayısıyla topladığımız güçler de öğretmenletimizin peşi sıra geliyordu. Biz ise onların da arkasında yer alıyorduk. Ve savaşa katılan diğer öğrenciler ise bizim de arkamızda.. Onların çok fazla meydana atlamamaları söylenmişti. Öğrencilerden kayıp vermek istemiyorduk.
Alan çalışmamızı bitirdikten sonra odama gidip duş almak için banyoya girdim.
Hızlı bir duş aldıktan sonra saçlarımı açık bırakarak, altıma siyah bir kot ve üzerime de kırmızı polarımı giydim. Şapkasını kafama geçirip ellerimi ovuşturarak dışarıya çıktım tekrar. Odada canım sıkılıyordu.
Koridordan geçerken müdürün odasından bağırış sesleri geldiğini işittiğimde aniden dikkat kesildim. Deniz'in sesi miydi o? Kaşlarımı çatarak o tarafa doğru yürüdüm ancak 2 tane koruma önümü kesti.
"Üzgünüz, burada özel bir görüşme yapılıyor. İçeriye giremezsiniz."
"Ama ben Gencer Bey'i görecektim?"
"O şu anda burada değil."
"Peki, tamam. İyi günler."
Arkamı dönüp yürümeye başladım. Korumalara baktığımda eski yerlerini geri aldıklarını gördüm. Dışarıya çıkarak sola döndüm. Bir şekilde oraya tırmanmam gerekiyordu. Garip sesler duymuştum ve doğal olarak meraklanmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay Işığı
FantasiaSıradan hayatının ona vermiş olduğu avantajları sonuna kadar kullanarak başarılı bir hayatın merdivenlerini birer birer tırmanıyordu Azra. Genç, başarılı ve oldukça azimliydi. Yetenekleri onu devamlı üstlere taşırken hiç beklemediği bir anda hayatı...