3/6 'Paradoks'

1K 104 122
                                    

Sen çok hoş bir rüyaydın ama ben, sıçrayarak uyandırıldım.

B E D E L

Beynim yine bedenimden, hatta gözlerimden önce uyandı. Bu bu gün kaçıncı uyanışımdı benim? Bu kez gerçekten uyanmış olmayı diledim. En büyük korkularımdan biri bir paradoksun içinde sıkışıp kalmak ve yaşadığım şeyleri tekrar tekrar hatırlıyor olmama rağmen yaşamaktı. Bununla ilgili filmleri bile izleyemezdim ve şu an onlardan birinin içindeydim. Hangisinin gerçekte olup hangisinin halüsinasyon olduğunu ayırt edemiyordum. Kabus gibiydi.

Huzursuzca kıpırdandığımda başımın sancısı usulca sokuldu şakaklarıma. Yüzümü buruşturup gözlerimi henüz açmadan doğruldum yerimden. Başımı önce sol ardından sağ omzuma yatırıp gerinmeye çalıştım. Boynum tutulmuştu. Gözlerimi araladığımda önce sedyeden sarkan ve yere değmeyen ayaklarım çarptı gözlerime. 

O sevmediğim hastane kokusu kuşattı etrafımı. Ve burada olma sebebim sinsi bir sessizlikle sokuldu zihnime. Etrafımda gezdi gözlerim. Yalnızdım. Etraf fazla beyazdı. Gözümü alan beyazlık gözlerimi tekrar kısmama neden oldu. Beyaz sevdiğim bir renk değildi.

Odaya giren hemşire, "Uyandınız demek, nasıl hissediyorsunuz?" diye sordu. Bir süredir uyanmamı bekliyor ve uyandım mı diye beni sıklıkla kontrol ediyor gibi bir havası vardı. Beni minik bir muayeneden geçirip, iyi olduğuma emin olduğunda beklememi söyleyerek yanımdan ayrıldı. Haber vermesi gereken birileri olduğunu düşünüyordum. Ki bu haberi bekleyenlerden biri kesinlikle o doktordu. 

Aradan sadece birkaç dakika geçmişti. O hemşire bu kez odaya beni götürmek için girdi. 

"Ayağa kalkabilecek misin?" diye sordu. 

"İstemiyorum." dedim.

Bakışları bir süre üzerimde bekledi. Sebebi mi anlayamamış olması beni sinirlendirsede o an bunu görmezden gelerek, "Ne kalkmak, ne yürümek, ne görmek istemiyorum." 

"Anlıyorum," dedi yalan söyleyerek. Buna gülmemek için sebeplerim vardı, yoksa gülerdim. "Ancak bunu yapmak zorundasın."

"Neden?" diye sordum bakışlarımı direkt gözlerine çevirdim ve yüzümde nasıl bir ifade olduğunu bile umursamadan tüm dikkatimle bakmaya devam ettim. "Neden zorundayım?"

Bir süre bekledi. Söyleyeceği şey ağır olmalıydı, onun ağzından çıkacak ağır bir şey olduğuna inanmak o an zordu benim için. Ya da beni sarsacak bir şey söyleyebileceğini düşünmek, insan artık kolay kolay incitemezlerdi beni. 

"Onu tanıyan başka kimse yok." Kaşlarım çatıldı yutkundum. "Onu teşhis edebilecek kimsesi yok."

Yanılmışım.

Buna güldüm. Hoş bir gülümseme değildi bu, gözlerim dolarken gülüyordum. "Ne diyorsun sen be?" diye çıkıştım gülümserken, "Yağız Kara o, resmini duvarlarına asıp her gün o resme bakarak intikam yeminlerini yenileyen insanlar var." 

"Mira bunu sen yapmak zorundasın."

"Onlardan bunu isterseniz seve seve yapacaklarına eminim."

"Mira bunu sen yapmak-"

"İstemiyorum."

"Bize sadece o olup olmadığını söyleyeceksin, sadece birkaç saniye. Yüzüne bakman yeterli."

"Amacınız ne sizin?" diye sordum yükselerek. "Bana toparlanmamda yardım etmeye çalışmanız gerekmiyor mu? Siz bulduğunuzu dağıtıyorsunuz!"

BEDEL - Azrail'in Gölgesi (Seri 1/3)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin