50.bölüm 'Issız'

7.7K 376 95
                                    

Mira Etkin;

Bir ya da iki kadeh kaldıralım.

Senin yüzünden kaybettiğim her şeye...

Söyle bana, senin yüzünden mi kaybedildiler?

Yağız Kara;

Sabrını hiç kaybetmemişsin gibi tut beni.

Her zaman benden nefret etmekten çok beni sevdiğini söyle!

Ve sen hala benimsin.

LP - Lost On You

Bölümü okurken dinlemenizi tavsiye ederim.

Yağız, karabasan misali gözlerini Tuna ve benim üzerime dikmişti. Bakışlarında ki öfkeyi görebiliyordum. Fakat ne kadar öfkeli baksa da Tuna'ya bir şey yapmamış ve dememişti. Onu kovmamıştı da. Tabii ki, selam vermesi veya hoş geldin gibi kibar cümleler kurmasını beklemiyordum. Oturup gözlerini bizden ayırmadan izlemesi de oldukça rahatsız ediciydi. Bakışlarında bir şeyler düşündüğünü belli eden sinsi boşluklar oluşmuştu.

Onunla göz göze gelmemek için ondan tarafa bakmıyordum Tuna'da Yağız'a arkası dönük oturduğu için onun rahatsız bakışlarına maruz kalmıyordu. Ama aynısı benim için de geçerli değildi. Her cümlede ya da her gülümsemem de Yağız'ın o aşağılayacı ifadesi gözlerimde sabitleniyor ve sorgulayarak beni izliyordu. "Sefa nasıl?" diye sordum sonunda aramızda ki sessizliği bozarak. Tuna'nın bakışları gözlerime yükselirken omuz silkti. "Eli ağırmış." dedi ardından gülerek, "Sefa'nın burnunda iz kalacak."

"O kadar kötü mü?" diye sordum gözlerim büyürken tüm dikkatim ve şaşkınlığımla Tuna'ya bakıyordum.

"Önemli değil." dedi, Tuna. "Onun içinde iyi oldu, okula gitmemek için rapor aldı. Doktorlar artık bıkmış rapor falan vermiyorlardı. Babası tarafından uyarıldıkları için Sefa'yı yanlarına bile yaklaştırmıyorlardı ama kendi babası tarafından yazdırdı bu kez raporunu." Gülerken elinde ki küçük boş kağıtla oynuyordu. Birden bakışları gözlerime yükseldi. "Buraya kalıcı mı geldin?" diye sorduğunda ben öfkeyle Yağız'a bakıyordum. Sefa'nın burnunu dağıtmış olmalıydı.

Dengesiz ifadesiyle dinlediği belli edecek bir şekilde sırıtmıştı. Eliyle göğsünü okşarken, dudaklarını kıpırdatarak "Gebersin." dedi. Kaşlarım çatılırken, Tuna ifademe bakarak gülümsedi. Tuna'nın soran gözleri yüzümde asılır kalırken, "Mira?" diye seslendi bana. Bakışlarımı Yağız'dan koparırcasına alıp, Tuna'ya çevirdim.

"Evet," diyerek kestirip attım. Bir süre verdiğim cevap şekliyle de yüzüme bakakalan Tuna'nın gözleri hafif kısılmıştı. Bakışları dikkat toplayacak kadar dikkatliydi. İçimde Yağız'a küfürler savurup ona bağıran yanlarım sessizliğe bürünerek Tuna'nın bakışlarına yoğunlaştılar. "Peki okuluna burada mı devam edecek?" diye sordu, Tuna. Bu beklemediğim bir soruydu ve bir an susan düşüncelerim zihnimi terk etti. Bakışlarımı yeniden Yağız'a çevirmemek için kendimi dizginlerken, soru Türkiye'ye geldim geleli bana ilk kez hatırlatılıyordu ve büyük bir ağırlık gibi içime çökmüştü.

"Şey.." devam edemeden Tuna'nın telefonuna gelen mesaj sesi cümlemi ağzıma tıkarken, henüz toplayamadığım cümleyi dudaklarımdan çıkması için zorlayan bana, bu bir teselli gibiydi. Düşünmek için zamanım vardı ve bu soruyu düşüncelerimin önününe koyarak bir sunum hazırlamalarını istediğim sırada Tuna'nın kaşlarının çatıldığını fark ettim. Oturduğu yerden ağır bir şekilde kalktı ve gelen mesaja olan tepkisi renginin hafif atması ve ifadesinin şaşkın bir hal almasıydı. Mesaj neyle alakalıydı?

BEDEL - Azrail'in Gölgesi (Seri 1/3)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin