28.bölüm 'Şeytan Bile Ağlayacak'

9.3K 405 17
                                    

Bir oyun daha...

Yeni bir oyun mu, yine bir oyun mu? Artık oyun oynamayalı ne kadar zaman olmuştu? Ne zamandır Yağız babasıyla oynamıyor, hatta onunla yüz yüze bile gelmiyordu? Adnan nasıl bir oyun önerebilirdi? Karşısında artık küçük bir Yağız yoktu. Yağız artık kaybetmenin ne olduğunu bilmeyen bir adamdı ve babası bu kez kaybedeceği bir oyun öneriyordu, Yağız'a. Kazanamayacaktı. 

Onların birbirlerine bakarken suskunluklarını izledim. Arada geçen bu suskunluğun içinde ne canlar vardı? Ne masumlar vardı? Bu sessizliğin sebebi hangi anılardı? Merak ediyor, öğrenmekten korkuyordum. Ben bile öğrenmeye korkarken, Yağız'ın bu anıları yaşayıp, yeniden hatırlamaya nasıl dayandığını merak ediyordum. Yağız'ın ifadesinde asılı kaldı gözlerim onun gözlerinde gördüğüm bu nefret, bu öfke bir hayatı söndürebilecek kadar fazlaydı. O kadar büyüktü ki, korkmamak elde değildi. Kasılan yüz hattına, dişlerini sıktığının belirtisini yaşayan çenesine baktım. Yumruklarını sıkmış, her an Adnan'a yumruk atabilir bir pozisyonda gözlerini ondan ayırmadan gözlerine bakıyordu. Şu an ne hissettiğini kendimi onun yerine koyarak anlamak istedim. Ama kendimi onun yerine koymayı başaramadım. 

Kolumun artık tutulması bir sancı doğururken, kolumu kıpırdatmamak için tüm irademe tutundum. Daha ne kadar bu şekilde kalacaktım? Kolumu kıpırdatmamam gerektiğini düşündükçe canım daha da acıyor gibi hissediyordum. Bu beni baskı altında hissettiriyordu. Kolumu kıpırdatmak istiyordum.

"Oyun bitti." diye tısladı Yağız. "Artık oyunların bitti." derken öfkeyle attığı bir adım yeri titretecek türdendi. "Artık oyun yok!" diye bağırdı.

Adnan'ın bu umursamaz rahat tavrı, öfkelenmeme neden oluyordu. Ben bir canlının zarar görmesine karşıyken bunun için savaşa bilecekken, Adnan'ın ölmesini istiyordum! Bunu gerçekten istiyordum. O ölümü gerçekten hak ediyordu. 

Adnan ölümü hak ediyordu!  

"O halde," dedi ruhsuz ses tonu Yağız'ın ki ile benzeşmişti ve bu kanımın kurumasına neden oldu. "Pimi kendin çektin." dedi Yağız'a bakarken, elini kaldırarak içinde olduğum arabayı işaret etti. Başımı kaldırıp karşıya eliyle işaret verdiği yere baktım. Bir çiftliğin birkaç metre uzağında olduğumuzu yeni fark ediyordum. Tam belli olmasa da güneş ışığının küçük bir cama vurarak gözümü aldığını gördüğümde tüfeği fark ettim. Keskin bir nişancı benim olduğum tarafı nişan almıştı. Korkuyla Yağız'a baktım. O da nişancıya bakıyordu. Bakışları bir an beni buldu ve tüfeğin namlusunun benim olduğum arabaya nişan alınmış olduğunu yeni anlamış gibi ifadesi gerildi. Kaşları çatılırken, çenesi kasıldı. Hızla benim içinde olduğum arabaya doğru koşarak, arabanın önünde durdu ve kollarını açıp arabaya siper aldı. 

"Ne yapıyorsun?" diye sordu Adnan gerçekten şaşırdığını belli eden bir ifade yüzüne takılmıştı. "Onun için kendini mi öne atıyorsun?" derken yüzüne oturan kırık bir ifade gözlerimde ki ifadeyi kesiyormuş gibi hissettim.

"Dediğim gibi," diye bağırdı Yağız. "Ben izin vermeden o, ..." Beni işaret etti. "...ölemez!" diye kükredi. Adnan'ın şaşkınlığına şahit olurken, Yağız'ın ölmeme izin vermeyeceğini biliyordum. Neden ölmemi istemediğini de. Bu oyun onundu ve ben onun dışında kimse tarafından öldürülemez, oyunu bozamazdım. Bu intikam onundu, ondan kaçamazdım. Ondan başkasının bana zarar vermesine izin veremezdim, vermezdi. Bu bedel onundu, ben onundum. 

Adnan elini kaldırdı ve nişancının durmasını işaret etti. "Bunu, oyunumu kabul ettin olarak sayıyorum." dediğinde Yağız'ın kolları yanına düştü. Öfke hala gözlerinde seyahat ediyor olmalıydı. Bana arkası dönük olduğu için ifadesini göremiyordum. "Sana bir soru soracağım." dediğinde Adnan, bu sahne çok tanıdık gelmişti. "Eğer doğru cevaplarsan, sana onu kurtarma şansı vereceğim." dediğinde Yağız'ın yumruklarını yeniden sıktığını gördüm. "Eğer yalan söylersen, ona arabayı vurmasını emredeceğim." dedi.

BEDEL - Azrail'in Gölgesi (Seri 1/3)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin