Bölüm Şarkısını dinlemenizi tavsiye ederim.
Emily Browning - Close Enough To Kill
49, 48, 47... Dakikalar şu an arabanın saatinde geri adım atarlarken, ben ön koltuğa geçmiş arabayı çalıştırmak için kendimi ikna etmeye çalışıyor camı kıracak duruma getiren Yağız'a bunu nasıl anlatacağımı düşünüyordum. Anlasa bile buradan yalnız çıkmama izin vermeyeceğini biliyordum. 27, 26, 25... Ah, hayır. Hiç zamanım kalmamıştı. Son bir uğraşla arabanın üzerinde ki kontak anahtarını çevirdim. Araba manuel olduğu için işim daha zordu. Debriyajdan hafif ayağımı kaldırıp vitesi birden ikiye atarken gaza yüklendim araba birden kalkıp bir metreden uzun gidemeden istop etmişti.
"Ne yapıyorsun!" diye bağırdı Yağız camı yumruklamaya çalışırken, ona kısa bir bakış attım. Bu olayı nasıl anlatabilirdim ki, o beni duyamıyorken? Bu sinirlerine baskı uygulamaktan başka bir işe yaramazdı. Telefon yeniden çalmaya başladığında gözlerim saatte kaydı. Saat durmuştu, Tanrım!
Telefonu, titreyen ellerimin arasında sabitlerken yeniden Yağız'a yardım dilenen bakışlar atmaya başlamıştım. Hayır, ondan yardım istemiyordum! Telefonun ısrarına kulak vererek telefonu açtım. "Zamanın doldu ve hala dediğimi yapmadın." O sert ses oldukça rahat bir tavır ve kasıntılı tonuyla, "Oyun mu oynuyorsun?" diye sordu.
"Hayır, hayır sadece çalıştırmaya çalışıyorum. Bana zaman vermen gerekiyor. Bir dakikada arabanın nasıl çalıştırıldığını öğrenemem." Ellerim bariz bir şekilde titrerken direksiyonu sıkı sıkı tutan diğer elime baktım. Araba sanki beni boğuyor onu çalıştırmak bile her an kaza yapacağımı düşünmeme neden oluyordu. Ama burası işlek bir cadde değildi, böyle hissetmemeliydim.
"Hangisi?" diye sordu. "Hangi polisin ölmesini istiyorsun?"
"Ne? Hayır, yeniden-"
"Doğruya sen karar vermekte çok zorlanıyorsun, sana yardım edeyim." dedi ve yanında her kim varsa ona, "Arabaya yaslanmış olanı." dedi.
"Yeniden deneyeceğim. Kimseyi öldürme-" Sözlerimi yarıda kesen arabaya dikkatle bakıyor olan polisin, nereden geldiğini anlayamadığım kurşunla ve boynundan püsküren kanla, yere düşmüş olmasıydı. Yağız ve diğerleri polise bakakalırken, öfke damarımda ki kana sızmaya başlamıştı. "Sana öldürme yeniden deneyeceğim dedim! Sen nasıl bir psikopatsın! Kimsin!"
"Öğrenmek için pek heveslisin bakıyorum da. Madem bu kadar merak ediyorsun, o zaman o arabayı çalıştır ve yanıma gel." dedi sesinde hiçbir pişmanlık kalıntısı yoktu. Oldukça rahattı. "Hastasın sen!" diye bağırırken, "Elini çabuk tutmazsan bir daha ki hedef, Yağız olacak." dedi.
"Yapamazsın!" diye bağırdım avazım çıktığı kadar. Dışarısı karma karışık olmuş, kurşunun nereden sıkıldığını anlamaya çalışıyorlardı. Ama etraf ormanlık alandı, görmeleri imkansız denecek kadar azdı. Yağız, öfkesine karışan kararlılıkla silahın kabzasını elini yumruk yaparak cama sert bir şekilde vurdu. Başımı iki yana sallarken, "Bunu bir dakika sonra öğrenelim mi?" dedi.
Gözlerime biriken damlalarla dudaklarımı bir birine bastırdım. Ağzımı aralayıp cevap vereceğim sırada telefon kapandı. Telefonun kapanmasıyla hem arabanın saatinde hemde telefonun ekranında saat adım adım gerilemeye başlamıştı, yeniden. Yağız bir darbe daha indirdi cama ama cam titriyor kırılmıyordu. Sesin dışarı çıkmasını bile önleyen bu arabaya kırılan bir cam koymuş olmaları, aptallık olurdu zaten. Derin bir nefes alıp, arabanın kontağını yeniden çevirdim. Arabanın motorundan gelen yüksek sesle birlikte debriyajdan ayağımı hafif hafif kaldırırken vitesi atıp, yavaş yavaş gaza yüklendim. Araba kalkarken nefesim nefes boruma kitlendi. Tanrım, çalıştırmayı başarmıştım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEDEL - Azrail'in Gölgesi (Seri 1/3)
غموض / إثارةDuyuyor musun? Sallamayı bıraktığın beşikte ağlıyor ölüm. (Bölüm sayısı sizi korkutmasın, iki seri (1 ve 3) aynı hikâyede yayınlanıyor.) 1. Seri Ölümün Elçisi 3. Seri Azrail'in Gölgesi bu serinin içinde yayınlanmaya devam ediyor. Cennetten ceh...