Özür dilerim baba... Benimde canım yanıyor.
Merhaba adam, dokunduğun yere dikkat et; orası az önce kırıldı, acıyor.
Olaylar benim kontrol edemeyeceğim bir raddeye gelirken, Yağız'a ilk defa yalvaran gözlerle bakıyordum. Neden bu kadar durgundu? O kadar sakindi ki içimdeki her bir hissi merakla uyandırıyordu. Gözlerinin koyulaşması sinirinin yüzünde ki hatlara yayılması dışında hiçbir tepki göstermiyordu. Ne bağırıyor, ne de bana kızıyordu. Hiçbir şey, hiçbir şey yapmıyordu. Babamın önüne geçmiş, Yağız'ın ona kaldırdığı namlunun hedefiyken, o öylece beni izliyordu. Bakışları dikkatli olduğu kadar da boştu.
Yağız suskundu. Tehditler saçmıyor, beni hırpalamıyordu. Mesut ve Vildan Umut'u sandalyeye oturtup burnuna kolumda ki fularla tampon yapmışlardı. Kimse içeri giremiyor, çıkamıyordu. Ben de dahil hiç kimse konuşmuyor, kaçmaya kalkışmıyordu. Amaç Yağız'ı sinirlendirmemekti ama o zaten sakin görünüyordu. Beni korkutacak derecede sakindi. Bu kasırga öncesi sessizlik miydi?
Yağız bir iki adım atıp, hemen önümde durdu. Gözlerimin içine gözlerini kırpmadan bakıyordu. Gözleri gözlerimden inip yüzümde, omzum da ve bedenimin geri kalanında dikkatle gezdi. Boynumda ki fulara bakışları yeniden değdi. Fuları yavaşça çekti. Fular boynumda akarak çözüldü. Yağız fuları yere bıraktı. Fular süzülerek yere düştüğünde bakışlarımı kaldırıp Yağız'a baktım. O, hala bana bakıyordu. Gözlerini gözlerimden ayırmıyordu. "Yaralarını saklama." dedi kadife bir ses tonuyla. Ah, bu ses tonunu özlemiştim.
Eli belime kayıp beni kendine çekti. Tanrım ne yapıyordu? Elim herhangi bir hareketi ile onu itmek üzere göğsünde ki yerini alırken, kendi geriye doğru adım attığında beni kendiyle yürümeye zorluyordu. Sonunda kendiyle beraber beni de piste çıkardı. "Bu gece benimle dans etmeni istiyorum." dedi alıcı bakan gözleri beni benden alırken.
Yanağını yanağıma yasladı. "Özür dilerim." diye fısıldadı. Sesi o kadar kısıktı ki kulak kabartmam gerekti. Neden özür diliyordu? "Seni yanımda tutmamalıyım. Bu sana en büyük kötülük." diye mırıldandı benimle beraber ağır ağır sallanırken, olmayan bir müziğin ritmine uyuyorduk sanki. "Özür dilerim. Sana bu kötülüğü yapacağım ve bir daha seni bırakmayacağım. Mira Etkin, artık benimlesin."
"Babanın beni Mira ile tehdit ettiğini biliyor musun?" diye sordu babam. Bakışlarım Yağız'dan ayrılarak babama yöneldi. Siniri hat safhada olsa da bir şey yapamıyor olmak onun için zor oluyor olmalıydı. Kızını katilinin kollarında görmek zor olmalıydı. Yağız durdu ama babama değil bana bakıyordu. "Biliyorum." dediğinde bakışlarım gözlerine yükseldi. Gözlerini kısmıştı. "Şu an seni öldürmememin tek nedeni bu." iç geçirdi. "Gidebilirsin. Seni kızının önünde öldürmeyeceğim." dedi hala gözlerime aynı dikkatle bakarken. "Bunu ona yapamam." bakışları babama yöneldi. "Ama bu seni ölmekten kurtaramaz. Şimdi git, kararımı değiştirmeden önce." Boğazını, her kelimesinde kasılan çenesinin altını izliyordum. Sakal izleri belirginleşmişti. Yeni fark ettiğim kokuyla afallamıştım. Yağız içki kokuyordu.
"Hadi Mira."dedi babam bana elini uzatırken, Yağız'a bakıyordu. "Gidelim."
"Hayır," dedi Yağız. "O benimle kalıyor." derken tutuşu sertleşti.
"Onu yeniden sana bırakmam!" diye tısladı babam. Beden diliyle bile ne kadar sinirli olduğunu anlamak mümkündü.
"Baba git." dedim Yağız'ın cümlesini söylemesine izin vermeden. Sabrının sınırları çok alt düzeydeydi. Üzerinde kokuda bunu onaylarken, babam ile gireceği her diyalog onun aleyhine işliyordu. Buna izin veremezdim. Her ne kadar öfkeli olsam da babamı Yağız gibi bir tehlikeyle yüzleştiremezdim. "Lütfen."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEDEL - Azrail'in Gölgesi (Seri 1/3)
Misterio / SuspensoDuyuyor musun? Sallamayı bıraktığın beşikte ağlıyor ölüm. (Bölüm sayısı sizi korkutmasın, iki seri (1 ve 3) aynı hikâyede yayınlanıyor.) 1. Seri Ölümün Elçisi 3. Seri Azrail'in Gölgesi bu serinin içinde yayınlanmaya devam ediyor. Cennetten ceh...