Kurşun kalemle siyaha karalanmış bir kitabı ne kadar silebilirdi? Silse de gölgesine yapabileceği bir şey yoktu. Sildikçe kağıt aşınacak ve harfler silinecekti. Ruhunu kaybetmiş birçok kelime, cümle hatta paragraf bile istenileni sunamayacaktı. Tüm betimlemelerin bir değeri olmayacak, belki de daha okunamamış olan o kitap, karalanmış sayfalarıyla bir köşede yıllanacaktı. Bir kitap okunmadan yıllanmayı hak etmezdi. O da siyahın üzerine beyaz mürekkeple kendi hikayesini yazdı.
"Cehennemime hoş geldin, çocuk. Benimle ölmeye hazır mısın?" İlk cümlesi buydu. Cevabı ise;
Değildim, zorlandım. Mecbur bırakıldım. Ama yinede seninleyim. Kim bilebilirdi, o kül rengi gözlerin mahkumu olacağını? Kimse, o dahil kimse bunu tahmin edemezdi. Karanlıktan korkan küçük bir kızın büyüdükçe karanlığa ihtiyaç duyacağını, tahmin edemedik. Gözlerinden düşen damlaların kendine hüzünden bir nehir sunacağını bilemedik. Aşkı kelime oyununa dönüştüren bu adamın, ölümü limanı gibi kullanan bu adamın küçük bir kızın ruhunda demir atacağını bilemezdik.
Ama öğrendik; Yağız'ın gücünü, Mira'nın savunmasızlığını. Bu birbirine zıt iki ruhun el ele tutuşabileceğini gördük. Mira'nın yaralarını, Yağız merhametini. Yağız'ın özlemini, Mira'nın şefkatini. Dışarıdan bakıldığın da biri ruhsuz, diğeri kalpsiz olarak görünen bu ikilinin bize hissettirdikleri tutkuyu gördük. Onların bağlılığını Yağız'ın sahiplenme duygusunu hissettik.
Peki ne mi olacak? Buyurun ama durun, sizi değil. Ruhunuzu davet ediyorum.
***
"Çok abartmayın." Yağız tam kapıyı kapatacakken, fikrini değiştiren yeni bir fikirle yeniden tam kapatmadığı kapıyı açtı. "Saçlarını toplamayın." diyerek bana göz kırpıp kapıyı kapattı.
Başımda ilk önce beni süzdükten sonra biri kuaför diğerinin stilist olduğunu düşündüğüm iki kişi hazırlanmaya başladı. Çok açık bir sarı tonda saçlara sahip olan kuaför saçlarımın başına geçerken diğeri getirdiği kutularda ki elbiseleri yatağımın üzerine bırakarak, aralarından birini seçmeye çalışıyordu.
Tüm bu hazırlık yine bir yemek toplantısı içindi. Ama bu kez farklı olan Yağız'ın abisi Kerem ve onun ortaklarıyla olacak olmasıydı. Seçkin birçok kişininde orada olacağını söylemişti Yağız. Ah, yine sevmediğim bir kalabalık ve gürültü dolu yorucu bir gece olacaktı. Saçımı düzleştirip, bana uzatılan kırmızı elbiseye dik dik baktım. "Bunu giymem, siyah yok mu?" diye sordum yorgun gözlerimin ipleri eline aldığı sesim de bir o kadar halsizdi.
Stilist esmer, yatağın önünden bir iki adım yana kayıp elbiselerin önüme dizilmesine olanak sağladığında, "Var ama etek.." dedi esmer kız. Siyah olan elbise kalem eteğiyle göbek dekoltesiyle fazla abartılı görünüyordu. Ama diğer seçeneklerde pek iç açıcı değildi. Elbiselerden birinin beş rengi, diğerinin koyu bir pembe yakası vardı. "Bu olsun." diyerek sandalyeden kalkıp siyah elbiseye yöneldim.
Elbiseyi giydiğimde fark ettiğim bir yırtmacı vardı. Göbek bölümü fazla açık olmasa da göğüs dekoltesiyle birlikte fazla görünüyordu. Yırtmacı fazla yukarıya çıkmasından eteğin dizlerimin hemen üstünde olması kısalığıyla eşitlenmiyordu. Yağız'ın tepkisini merak ediyordum. Siyah kadife bir platform elime tutuşturulmuştu. Bu ayak kabının sanırım topuk boyu on santim kadardı. Bu elbiselerle zıt renkte küçük bir çanta bileğime takıldıktan sonra derin birkaç nefesin ardından aynanın karşısına geçtim. Düz saçlarımın tepesine biriktirilen krepe atılarak harmanlanmış bir bombe ve yanaklarıma sürtünen küçük iki kakülün ardında ki abartılı bir makyajla güzel olmanın yanı sıra kendimi tanıyamamıştım. "Yağız, Çok abartmayın. Demişti?" diye mırıldanırken kapıya yöneldim.
![](https://img.wattpad.com/cover/35625671-288-k600341.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEDEL - Azrail'in Gölgesi (Seri 1/3)
Mystery / ThrillerDuyuyor musun? Sallamayı bıraktığın beşikte ağlıyor ölüm. (Bölüm sayısı sizi korkutmasın, iki seri (1 ve 3) aynı hikâyede yayınlanıyor.) 1. Seri Ölümün Elçisi 3. Seri Azrail'in Gölgesi bu serinin içinde yayınlanmaya devam ediyor. Cennetten ceh...