Robin, Eva'nin ağladığını daha fazla görmeye dayanamadı ve ona sarıldı. " Merak etme küçük kız söz veriyorum, şuan güçlü olma vakti. Şimdi o her zaman gösterdiğin pençelerini çıkart." Robin'in bir kez olsun gülümsediğini gören Eva bu manzarayı seyretti. Hiçbir şey onun için bu kadar güzel değildi. "Lord Robin bizi bırakacak mısınız?". Beklemediği soru karşısında kalan Robin önce Eva'ya baktı, sonradan gözlerini kaleye uzattı " Burası benim evim Eva. Şahin Kalesinden sonra rahat ettiğim tek yer. Babamın, Lord Kane ile büyüdüğü ve benim de Lucas ile büyüdüğüm yer. Hayatımın yarısını burada geçirdim. İlerdeki sazlıklar da avlandım. İlk kılıç kullanmayı burada öğrendim. Benim ailem burası. Sizi elbette bırakmam." Eva Robin'in gözlerinde Karbak'a olan sevgiyi gördü. Gerçekten buraya değer veriyordu. Kane hanesine değer veriyordu. Eva bununla ilgili çok sevinmişti. Robin her zaman sadık bir adam olacaktı ancak kendi ile ilgili yorum yapmamasina biraz üzülmüştü. Robin bir anda Eva'nin elini tuttu " Tüm konuştuklarımız aramızda kalsın. Annemi bilirsin her zaman böyleydi. Bunun duyulmasını istemem."
Kalbinin atışlarını kulaklarında hisseden Eva kekeleyerek cevap verdi "E-elbette Lord Robin."
"O halde problem yok görüşürüz Leydim"
Castillo Kalesinde durumlar karışıktı. Harold hanesi bankaya sahip olmanın mutluluğunu elbette yaşıyordu ancak bir şeyi asla unutmadılar. Bankaya sahip olduklarında aldıkları riski. Kane hanesi, Burns hanesi ve daha fazlası... Bundan sonra hepsi birer düşmandı. Leon bu durumdan pek memnun değildi. Bu kadar güçlü haneleri karşılarına almak ona mantıklı gelmiyordu. Kalede yapilan şenlik ve kutlamanın ardından Tegwen Harold oğullarını alarak masasına oturdu.
" Sizinle ne kadar gurur duysam azdır. Gözlerinizin içine baktığımda benim yetiştirdiğim aslan oğullarım olduğunuzu görüyorum. Umarım ki bu mutluluğumuz asla bozulmaz."
" Huzurumuzun bozulmaması dileğiyle baba ancak söylemek istediğim bir şeyler var." Tegwen Harold oğlunun yeterince mutlu olmadığını görünce ne diyeceğini merak etti. " Bu kadar haneyi karşımıza almak mantıklı mı bilemiyorum. " Greg kardeşinin sözleri bitmeden yüksek sesle söze atladı " Ne demek istiyorsun korkuyor musun yoksa? İstedikleri kadar gelsinler, istediklerini yapsınlar hepsiyle tek başıma ayrı ayrı savaşırım." Leon bu yüksek sesin ardindan Greg'e iğneleyici bir şekilde "Elbette ki korkmuyorum kardeşim sadece mantıklı davranmaya çalışıyorum. Savaşmak sadece kılıçlarla ya da oklarla yapılmaz ya da meydanda da olmaz, strateji gerekir." Greg bu sözün karşısında güldü " Bunu bana işi gücü resim yapmak ve gördüğü her yerin mimarisine bakan kardeşim mi söylüyor ? Ne zamandan beri savaşla ilgileniyorsun Leon."
Tegwen Harold sertçe masaya yumruğunu vurdu " Tartışmayı derhal kesin. Leon haklı. Bir sürü düşmanımız var elbet ancak unutma oğlum güç düşmanlar yaratır. Bizde gücümüzü göstereceğiz. İşte o zaman gücümüzü gördükleri gün kaçacaklar. "
Greg sinirli bir şekilde odadan çıktı. Kalenin dışına doğru yürümeye başladı o sırada Sophie'yi kaleye yaklaşırken gördü. Hemen kızın yanına koştu. " Geldiğine çok sevindim. Bugün beni mutlu eden tek şey sen olmalısın. Hanımefendinin eşyalarını odaya taşıyın." Diyerek askerlerine emir buyurdu. " Yolculuğunuz iyi geçmiştir umarım." Kaleyi inceleyen kız buranın gördüğü en büyük yer olduğu düşündü. Kale büyük bir güzelliğe sahipti. Büyük taştan surları hepsi yıldız şeklinde döşenmiş görsel bir şölen. Bu büyüye kapılan Sophie Lord'un dediklerini duymadı. Sophie kaleyi incelerken Greg onu inceliyordu. Kumral, uzun dalgalı saçları rüzgarda gözlerinin önüne düşüyordu. Greg sessizliği tekrar bozarak " Leydim, bu kadar etkilendiğiniz şeyi sorabilir miyim?"
Sophie bir anda irkildi " Üzgünüm Lordum kalenin güzelliğine dalmışım. İnanır mısınız hayatım boyunca gördüğüm en büyük ve en güzel yer. Böyle bir yerde yaşadığınız için çok şanslı olmalısınız."
" Bundan sonra sende burada yaşayacaksın. Annemin yanında olmanı istiyorum. Ona göz kulak olmanı istiyorum. Senin içinde uygunsa eğer. Lütfen onu bırakma."
"Siz nasıl isterseniz Lordum, ben sizinle burada olmaktan mutluluk duyarım."
Kane ve Bailey hanesi için yemek vakti gelmişti. Masa hazırlandı, eksik ne varsa giderildi ve yemek duası yapıldıktan sonra yemeğe başlandı. Eva durumdan oldukça mutsuzdu. Yemeğini yemek yerine sadece onunla oynamayı tercih ediyordu. Sandra, Eva'ya her şeyin iyi olup olmadığını sordu ancak Eva bir şey demedi. Eva'nin bu halini gören Leydi Kane " Eva yemeğinle neden oynuyorsun, aç değil misin?" Eva annesine ve Robin'e baktı. "Hayir aç değilim izninizle odama gidiyorum." Diyip hızlı bir şekilde kalktı. Eva'nin halini görünce Sandra da izin isteyerek peşinden koştu. Eva odaya girer girmez ağlamaya başladı. Sandra ne olduğuna bir türlü anlam veremedi. "Eva ne oldu, nolur anlat bu mutsuzluğun neden?"
"Mutsuzluğun ne demek olduğunu öğreniyorum Sandra. Aşkın ne demek olduğunu. Canım yanıyor Sandra ama ben sesimi duyuramıyorum. Karşımdayken ona sevdiğimi söyleyemiyorum. Her gün onun gözlerine bakarak ben can çekişiyorum." Sandra sıkı sıkı Eva'ya sarıldı. Arkadaşının bu durumuna çok üzülmüştü. " Söyle o halde Eva, babana ya da abine birisine sesini duyur."
Eva başını yere eğdi. "Söyleyemem Sandra, söyleyemem. O yakında evlenecek."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KILIÇLARIN YÜZÜ 1.KİTAP KIZILIN RESMİ
Fantasy"Sensin" dedi. Gelecek senindir ve sen nasıl istersen öyle şekillenir. Kenara doğru çekildi eliyle uçurumu gösterdi ve ekledi. " Hadi şimdi pes et ve tarihe karış. İnsanlar seni korkak diye ansın. Tarih kitaplarinda hanenin son kalanı korkaklık ya...