İÇ CESARET

1 0 0
                                    

Lord Greg olaydan bir hafta geçmesine rağmen hala kaleye doğru saldırmamıştı. Normal şartlarda şuan da kalenin zaferini kutlaması lazımdı ancak o hiç hareket etmemişti. Çadırında otururken yanına çocukluk arkadaşı olan Sör Ramon Harris geldi. Genç ve yakışıklı adam çok yetenekli bir savaşçıydı. Arkadaşının bu halini gören Ramon artık kendine gelmesi için başının etini yiyordu. Lord Greg arkadaşının pek sozlerini takmadı. Ta ki o cümleye kadar " Ne yani Leon gibi mi olmak istiyorsun?"...

Greg kendini durduramadan onu tersledi. "Ne demek istiyorsun?". Kimse Greg ile bu şekilde konuşamazdı. Öfkesini kontrol edemedi. "Benimle bu şekilde konuşma hakkını sana kim verdi?". Öfkeden köpürüyordu. "Sen kim olduğunu sanıyorsun?!" Greg söylediklerini ikinci kez düşünme, sözlerinden pişmanlık duyma ya da af dileme şansı olmadan Ramon, Greg'in masasına doğru ellerini vurdu. Gözlerini dikti, altın yeşili gözleri parladı, tüm tavırları saldırganlık kokuyordu.

"Kim olduğumu mu düşünüyorum?" Diye sordu. "Hatırlatmaya ihtiyacın var mı?". Greg gözlerini devirdi ve sessiz kaldı. " Neden korkuyorsun?" Diye sordu Ramon.

"Başımdan defol git Ramon." Dedi Greg. Ancak adam ısrarcıydı en sonunda Greg sinirlenip ayağa kalktı." Hiçbir şey anladın mı, hiçbir şeyden korkmuyorum."

" Yapma ama Greg seni tanıyorum bu sen değilsin. Bir şey var ve söylemiyorsun nedir bu kadar önemli olan mesele?" Greg hiçbir şey söylemedi. Ramon en sonunda adamın ağzından laf alamayacağını anlayip pes etti. " Bak her ne yaşadıysan onu geride bırak tamam mı? Bu ordunun sana ihtiyacı var, benim sana ihtiyacım var Greg."

Greg kendini tekrar kötü hissettiğini fark etti. " Yalnız kalmak istiyorum."dedi. Ramon dışarı çıktı, Greg sandalyesine oturdu ve elleriyle başını ovuşturarak düşündü.

Lord Greg bir süre sonra dışarı çıktı, tüm askerleri saldırı emrini bekliyordu. Ramon tekrar yanına geldi, " Greg," diye başladı konuşmasına. " Senin için endişeleniyoruz ve sadece biz değiliz birçok asker hatta belki baban bile fark etmeye başladı. Artık konu sadece dedikodular ve söylentiler değil. İnsanlar liderlik yeteneklerini sorguluyor. Senin tehlikede olduğunu düşünüyorlar. Askerlerin kumandanlığını sorgulamaya başladığında bir ordu bir daha çalışamaz."

" Endişelenmeye gerek yok yola çıkıyoruz." Tüm ordu da sevinç naraları atıldı. " Sen iyi misin peki bana onu söyle, bu savaşı iyi bir şekilde yönetebileceğine inanıyor musun?" Ramon arkadaşına sordu. O sıra askerlerinden birisi sözünü kesti. " Onu yargılaman adil değil." Onu yargılamaya çalışmıyorum sadece savaşın geleceğini düşünüyorum."

" Greg ordusu için her şeyi yapar, onun liderliğini mi sorguluyorsunuz?" Askerleri savunmaya geçti. Aralarından birisi tekrar konuştu. " Ramon'un amacının sadakatini sorgulamak olduğunu sanmıyorum ama önemli bir noktayı gündeme getiriyor."

"O melankoli artık geride kaldı söz veriyorum." Greg, Ramon'a canını daha fazla sıkmaması için söyledi.

Eva odasında oturuyordu, günler geçmişti ancak Eric onun yanina gelmemişti yoksa onu unutmuş muydu? Camdan dışarıyı doğru gözetlerken annesi odaya girdi " Neyin var güzel kızım hala neden mutlu değilsin?" Diye sordu. " Babamı, Lucas'ı, Lord Robin'i şimdiden dünyalar kadar çok özledim." dedi Eva kısık ve üzgün bir tonla.

" Ballı kek her şeyi daha iyi yapar" dedi Leydi Kane. Kızına tabağı uzatti, öpücük aldiktan sonra " İnan bana bende çok özlüyorum ama merak etme zaferle geleceklerine inanıyorum" diyip gitti.

" Eva derhal salona gel." Sör Rasmus'un kaba sesi merdivenlerden yukarı tırmanıyordu adeta. Damien salondaki masada en başta oturuyordu, Eva'nin da odaya gelmesiyle konuya başladı. " Eva bana ormanda birkaç süvari gördüğünü söyledi bende bunun uzerine kontrol ettirdim ancak kimseye rastlanmadı. Eva rahat olabilirsin güvendeyiz." Eva abisinin dediklerinden şüphesi olmasa da yine de içinde kötü bir his vardi. Abisine doğru gülümsedi.

Lord Harold soğuk ve sert bir adamdı, asla kimseden özür dilemezdi hele ki hiçbir zaman iyi anlaşamadığı ancak hep beraber olmak zorunda kaldığı Lord Burns den. Aralarında soğuk rüzgarlar esiyordu. Ne kadar aynı yolda yürüseler bile ikisi de birbirinin yüzüne bakmaktan bile haz etmiyordu. " Oğlunun bir şeyi becereceği yok. Heltonlara haber vermeliyiz, lord oğlunu yollar en azindan o halleder." Dedi Morwag Burns. Lord Harold adama doğru sinirle baktı. " Çeneni kapat ve sadece sana söylenen şeyleri yap, bir daha da onların adını hanemin etrafında alma. "  Lord Helton ve oğlu... Rüzgar adının fısıltılarını taşısa, herkes korkudan titrerdi. Acımasız, merhametsiz ve kimseyi affetmeyen biri olarak nam salmışlardı. " Senin oğlun yüzünden zamanımız daralıyor, resmen tanrının bize yazdığı kader ile savaşıyoruz. Oğullarının hiçbir şeyi beceremiyor, bunu bile."

Lord Harold bir kez daha konuşan Burns'e doğru bağırdı. " Sana her şeye burnunu sokma dedim!" Öfkesi resmen gözlerinden akıyordu.  Lord Burns elini yumruk yaparak sımsıkı tuttu, odadan hızla çıktı. Lord Harold oğluna acele etmesi için bir mektup yazdı.

KILIÇLARIN YÜZÜ 1.KİTAP KIZILIN RESMİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin