Sergen
Hayat, keşke hepimize adil olsaydı. Keşke herkes istediği mutluluğa ulaşsaydı, kimse üzülmeseydi, üzmeseydi... kalp kırıklıkları olmasaydı, pişmanlıklar, keşkeler yaşanmasaydı. Ağlamak yerine sevinçten delirseydik. O zaman hayat daha yaşanılabilir bir hâle mi gelirdi? Evet, hayat daha yaşanılabilir bir hâle gelirdi...
Şu laf çok dönüp dolaşıyor etrafta 'bu devirde babana bile güvenmeyeceksin' bu zamana kadar bunu söyleyenin ne saçmaladığını falan düşünürdüm ama şimdi daha iyi anlıyorum bunu söyleyenin ne sebeple söylediğini... gerçektende bu devirde kimseye güven olmuyor, herkesin kafasının içinde o kadar çok pis düşünceler dolaşıyorki. Ben gerçekten anlamıyorum nasıl böyle bir zihniyete büründüler, nasıl bu kadar alçalabiliyorlar gerçekten anlamıyorum.
'Hayır' kelimesini naz yapıyor olarak algılamak mı? 'İstemiyorum' kelimesini istiyorum olarak algılamak mı? Gerçekten herkes ne kadar pis düşüncelere sahip olduğunun farkında mı? Dünya tam olarak nereye gidiyor? Karakteriniz nereye gidiyor? Düşünceleriniz neden pisleşiyor? En önemlisi şerefsiz olmayı neden seçiyorsunuz? Bir de şunu anlayamıyorum, tam olarak şu anki durumlara göre sesimizi çıkardığımızda neden kötü gözle bakılıyor? Sanki dünyanın en haksız insanıymışız gibi.
Ellerimin arasında bir o tarafa bir bu tarafa çevirdiğim bardağı yan tarafımda oturan ablama uzattım. Bardağı uzattığım gibi alıp sabahtan beri aralıksız ağlayan yengeme içirmeye başladı. Akşam saatlerinde geldiğimiz hastaneden bir türlü çıkamamıştık. Kaç saattir burada çaresizce iyi bir haber gelmesini bekliyorduk. Hepimiz per perişandık ve asla böyle bir şeyin yaşanacağı aklımızın ucundan geçmezdi, en azından benim. Ya da çok mu iyimser düşünüyordum bu zamana kadar acaba?
Oturduğum yerden kalkıp lavabonun yolunu tuttum, yüzüme soğuk bir su çarpsam birazda olsa kendime gelirdim herhalde. Akıttığım gözyaşlarım yüzümde kurumuştu ve tenimi yakıyordu. Haberi alıp buraya gelmemizin üstünden tam tamına 4 saat geçmişti ve hâlâ İlay'dan haber yoktu! Herkes toplanmış dua ederek İlay'ın iyi olmasını umuyorduk. İlk defa yakınımdan birinin başına gelmesiyle dahada çok sarsılmıştım ve ne yazıkki ilk değildi ama umarım artık son olurdu. İlay ayağa kalkardı ve mutlu bir şekilde bu hastane kapısından çıkardık.
Hastane koridorları acı kokar derlerdide inanmazdım. Hastane koridorları acı kokardı, hastane koridorları umut kokardı, ilaç kokardı. Sanırım en çokta beklemeyi öğretirdi...
Şu an bu durumda olacağımı hiç düşünmemiştim, ben ki kızlara çok değer veren, onları başımın üstünde taşıyan kişiydim ama yinede üretemiyordum her acı çeken kızlarımıza... ben ki annemi, ablamı, Akşın'ı, Kavin'i, Nisan'ı sürekli savunan, arkasında duran, destek veren ben en yakınımdaki kızın acılarını görememiştim. Şu an kendime o kadar çok kızıyordum ki, kendimi bu olayda amcam kadar suçlu hissediyordum. Yüzüme çarptığım soğuk su ürpermemi sağlarken bir yandan da çalan telefonuma kimin aradığına bakmak için arka cebimden çıkardım.
Tuğrul arıyor...
Hiç konuşacak hâlim olmasada telefonu açıp kulağıma götürdüm. Gruptakileride endişelendirmiştim, biliyordum. Ama kafamı toparlamam gerekiyordu ve bu yüzden yalnız kalmaya ihtiyacım vardı. Karşı taraftan gelen hışırtı seslerinden sonra Tuğrul boğazını temizleyip konuşmaya başladı.
"Alo Sergen, neredesin oğlum sen? Meraktan öldük hepimiz, bir anda gruptan çıkmalar falan neler oluyor?"
Tuğrul'un sesini duymamla dinen gözyaşlarım yeniden yerlerini aldı ve birer birer yanağımdan süzülmeye başladı tekrardan. Ağzımdan küçük bir hıçkırık kaçarken elimle ağzımı kapadım hemen, ağladığımı bilmesini istemiyordum. Onları telaşlandırmak en son isteyeceğim şeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vamos Nos Encontrar & Texting
Teen FictionSıkıntıdan patlayıp beş numara birden sallayıp, salladığı numaraları bir gruba toplayan kızımızın macera dolu yolculuğunda onu ve yeni tanıştığı arkadaşlarını bu yolculukta nelerin bekleyeceğini okumak istiyorsan, gel hadi. Sen de gruba davetlisin...