twenty - two

24.6K 1.4K 542
                                    

Koralp

Ruhumu ölü toprağın üzerinde bırakmış gibiyim, ne canlanabiliyorum ne de bu dünyadan kendimi soyutlayabiliyorum. Karanlık bir arsada terk edilmiş bir kulübede yaşamak istiyorum bazen. Sizcede bu normal mi?

Yoksa ben mi deliriyorum. Ayağımı nereye atsam hep bir boşluğa düşüyorum ve kendimi oradan çekip çıkaracak gücü kendimde bulamıyorum. Olmuyor diyorum Koralp, başaramıyorsun. Bazen de olmuyor, yapacak bir şey yok diyorum..

Omuzlarım düşüyor, yoluma devam ediyorum. Eksiksiz, tam bir şekilde. Ne zaman bitecek bu yürüyüş, bilmiyorum. Yürüyorum sadece olan biteni görmezden gelerek yürüyorum boşluğa doğru. Adımlarım yavaş yavaş düşüncelerim kötüye hitap eder bir şekilde yürüyorum. Duracağım bir nokta bir durak göremiyorum, ilerliyorum yalnızca. Nereye kadar sürecekse oraya kadar ilerliyorum.

Zaman akıp geçiyor bir yandan ama umursamıyorum. Umursayacak vakit bulamıyorum, bir de kendimi bulamıyorum. Bulmaya çalışıyorum ama vaktim olmuyor. Sanırım, bu yollar benim kendimi bulmama izin vermiyor. Zamansa geçip gidiyor, ah zaman su misali gözümün önünden akıp gidiyorsunda bir ben seni tutamıyorum.

Doğru yolda mı ilerliyorum onuda bilmiyorum. Ne biliyorum? Hiçbir şey. Ruh sağlığı okuyorum ama kendimden başka herkese yardımım dokunuyor, elimi uzatıyorum. Benliğim kendini iyileştiremiyor.

Bu zamana kadar kendimi anlamayıda anlatmayıda defalarca kez denedim. Ama anlayamadımda anlatamadımda ya da insanlar anlamak istemedi. Bende kendimi en iyi yerde anlamaya çalıştım, ruh sağlığında. Belki bir nebze anlarım kendimi diye bu mesleği seçmiştim.

Ama insanın kendine bir faydası olmuyormuş. Terzi bile kendi söküğünü dikemez derler ya o hesap benimkide. Kendimi anlayamıyordum artık. Boşluktan çıkaramıyordum, sessiz usul usul gidecektim buralardan. Kimse duymadan. Boşluğa kapılıp gidecektim. Beni sadece boşluk anlardı değil mi zaten..

Mutlu olmayı hissedemiyordum, nefes aldığımı, güldüğümü ve ağladığımıda... ben, hissizleşmiştim galiba. Hissetmek nasıl bir duygu çeşidiydi. Ben, hissetmemeyi nerede bırakmıştım. Nerede kalmıştım ben. Yürümeyi mi bırakmıştım. Ya da düşünmeyi mi bırakmıştım. Ben, zihnimde birini bırakmıştım. Ölü birini, hem zihnimde hemde kalbimde ölü vardı. Ve o ölü benim nefes almamı engelliyordu.

Ben onsuz nefes alamıyordum. Unutuyordum artık kokusunu, sesini, gülüşünü unutuyordum. Zihnim bana oyun oynuyordu. Her yerde onu görüyordum, sürekli karşıma çıkıyordu. Gülüyordu bana belkide halime. Gülüyordu ama yetmez miydi benim için. Yeterdi tabii.

Keşkeler, pişmanlıklar... bu iki kelimeyi hayatımdan çıkaralı çok olmuştu. Bir şey geldiyse başıma sızlanmanın gereği yoktu öyle değil mi? Peki neden ben yaşadığımı bile hissedemiyordum. Neden yüreğim acıyordu, neden nefes alamıyordum. Ben neden yaşıyordum? O buz gibi yerdeyken ben neden hâlâ yaşamak için direniyordum?

Neyi bekliyordum yanına gitmek için...

Hiçbir şeyi beklemiyordum aslında. Bomboş bakıyordum öylece, süzüyordum. Anlamaya çalışıyordum belkide. Kendimden başlamak istiyordum anlamaya, bir şeyler çözümlemek istiyordum. Dertlerimi bir kavanozun içine koyup tek tek seçmek istiyordum. Tek tek yoluna koymak istiyordum. Bir yerden başlamam gerekiyordu ama başlayamıyordum. O gücü kendimde bulamıyordum, toplarlanamıyordum. Toparlanmak istemiyordum belkide. Kim bilir...

Her gece gözümü kapattığımda tam karşımda beliriyordu, elimi uzatıyordum ama dokunamıyordum. Öylece bakıyordu bana. Çaresiz ve bir o kadarda savunmasız. Tutamıyordum onu çekip yanıma getiremiyordum. Neyi başarabiliyordum ki zaten? Neyi yapabiliyordum? Ne oluyordu? Bende bilmiyordum.

Vamos Nos Encontrar & TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin