19. BÖLÜM: "KORKU I"

696 55 36
                                    

13.10.21

Bölüm şarkısı;

The Kays Lavelle - The Hours

19. BÖLÜM: "KORKU I"

İyi Okumalar!!! 👻

Neden yayınlarken bu kadar sorun çıkarıyorsun wattpad? Beni delirtmek mi istiyorsun?

Bölüm çok uzundu baktım aklımdaki yere kadar gelmek zor, ikiye böldüm yine. Diğer kısmı da bitirip atacağım en kıza zamanda. 🎈

✺✺✺

Hoş kokulu bir esinti saçlarımın arasında parmaklarını usulca gezdirirken tek yaptığım bu hisse bedenimi feragat etmek oldu. Bir anne şefkati, saç tellerime nazikçe, tane tane nakşediliyordu.

Tanıdık kokular, huzura davet ediyordu beni. Söğüt ağacının yapraklarının fısıltılarını dinledim. Dedemin söğüdü benimle konuşmak istiyordu. Adıyaman'a birkaç yaprağın vakur dansı ve birkaç bitkinin öz kokusuyla gidebiliyordum.

Gözlerimi araladığımda kurşuni bir gökyüzü, bulutlarının ardına sakladığı güneşle beraber bana gülümsedi. Dedemin divanının üzerini bir tül gibi süsleyen söğüt ağacının yemyeşil, yaprak halkının fısıltıları, rüzgara eşlik etti.

Divanın üzerinde bir dizini katlayarak oturmuş dedemin silueti, yüreğimi yerinden çıkaracak kadar canımı yaktı. Oradaydı, parmaklarının arasında emanet gibi duran tütünüyle beraber yeniden belirsiz ufku izliyordu. Hacı sakalının üzerinde ki kül taneleri, kır sakalının renginin ikiziydi.

Dedemin yanında suskun radyosu oturuyordu. Henüz bir türkü söylemeye hazır değildi sanırım. Dedem, çoktan sessizlik denen türküyü dinliyordu. Kederini dile dökemeyen türkülere sırtını dönmüştü.

Gür bir havlama ile irkilerek arkamı döndüm. Aykız'ım, beyaz kürklü dostum, sakin bir edayla yanımdan geçip gitti. Arkasında sallanan kuyruğunu görünce buruk bir tebessüm dudaklarımda birikti. Yumuşak tüylerinin arasında ellerimi gezdirmeyi özlemiştim.

Aykız dedemin ayakucuna, divanının altına yattı ve turuncu, iri gözlerini kapadı. Dedem ondan rahatsız olmak şöyle dursun, onun gelişini dahi fark etmedi. Eski birer dost gibi kabullenmişlerdi birbirlerini. Yıldızı hiç barışmayan iki parçam, yan yanaydı.

Onları, terk edildiğim tavuk kümesinin önünde, baklava desenli tellerin yanında durmuş öylece izliyordum. Bu nokta, hayatımın dönüm noktasıydı. Belki de kırılma noktası. Başlangıç noktası ya da bitiş çizgisi... Burası, acımasız kaderin bana biçtiği ne büyük cezaydı. Evet, ceza.

Kimsesiz kalmış ya da kaybolmuş bir kız çocuğunun sığındığı bu ıssız arazi, kendinden hiçbir şey kaybetmemişti. İki sene önce nasıl bıraktıysam hala öyleydi. Dedemin yanına girmek için bir adım atmak istediğimde hareket edemedim. Ayaklarım külçeye dönmüş gibiydi. Bedenimin kontrolü bende değildi. Uzaktan izlemekle yetindim, sesim de yoktu. Yalnızca silik varlığım ve çağlayan hislerden ibarettim.

Dış cephe boyası kirli bir sarı olan evimin mutfak camındaki krem, büyük kırmızı güllerin olduğu perde rüzgarla beraber göğe doğru yükselince gözlerim o pencereye kaydı. Ninemin bana seslendiği pencere. Okuduğu duaların bana ulaştığı pencere. Macunu çürümüş, manzarası dar pencere. Ninemin hayatını anlatan pencere.

Ninem, elinde gümüş bir tepsiyle kapıdan çıktı. Beyaz yazmasını çenesinin altından geçirerek bağlamıştı, yazmanın düğümü, çenesinin ucunda duruyordu. Üzerindeki koyu lacivert kadife elbisesinin uzun eteğini belindeki elbisenin bir parçası olan kemere takmıştı. En sevdiğim elbisenin üzerindeki noktalı, çiçek desenleri yıkanmaktan silikleşmiş hatta çoğunun emaresi bile yoku. Uzun, kalın namaz çoraplarını çıkarmamış olacak ki terliklerini giyerken söylendiğini işittim. Buruk bir tebessüm ettim. Hayal ettim.

DÜŞKÜNLER VATANIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin