Öncelikle herkesin ramazan ayı kutlu olsun..... Rabbim ailemizle huzurlu günler geçirmeyi nasip etsin inşallah. Söze direk gireceğim. Buaralar iyi değilim...... Yine kendimi arafta buluyorum...... Bu günlerde bana ilaç gibi gelen sadece hikayem ve hikayemi okuyan kıymetli okuyucularım var.... Sınır koydum fakat okunma sayısıyla oy sayısının arasında dağlar kadar fark var. Emeğimin karşılığını göremiyorum bu beni derinden üzüyor. Lütfen bakıp geçmeyin. Oylamak size bir şey kaybettirmez.... Sadace günümüzde var olmak isteyen tıpkı benim gibi yazarlara ilham kaynağı olur. İnanın bana
" Havin " kitabına girdiğiniz an çıkmanız zor olur... Neyse uzatmadan
Sizin için bir kesitle geldim... En azından bu biraz sizi idare eder. Keyifli okumalar 🖐🖐🖐🖐*******
Sabahın ilk ışıkları doğuyordu işte. Cebindeki tesbihini çıkarıp bugün avluya çıkmak için hazırlandı. Hemen arkasından ona eşlik eden adamları da peşi sıra çıktılar.
Sıcak güneş onu karşılarken bu duruma yabancı hissetmiş olacak ki Kafasına kapşonunu geçirip en kuytu tarafa geçti. On sekizine girdiği gün babasının kehribar renginde olan tesbihini bir kes olsun elinden bırakmıyordu. Babasına da büyük babası hediye etmişti.
Hâşim ağanın bu aile yadigarı tesbiği kendisine vermesi onu gururlandırmıştı. Gerçi babasının onun, diğer çocukların babaları gibi başını okşayıp içten oğlum demesi bile yeterdi ama bu söylediği Haşim ağanın üstünde pek durmuyordu. Verdiği hediyeyi ancak bu dört duvar arasında sabır çekerek kullanırdı.
Yavaş yavaş uyanan mahkumlar avluya inerken içlerinde en yaşlısı olan Cemal dede aldı eline sazı çalmaya başladı yine. Parmakları tele her değdiğin de yüreklere dokunuyordu sazın sesi.
Sessizce çalar söylemezdi. Bu sefer ona eşlik eden Behram oldu. Oturduğu yerden türkünün sözlerini diline döktü.
Sarı saçlarına deli gönlümü
Bağlamışım çözülmüyor Mihriban.Ayrılıktan zor belleme ölümü,
Görmeyince sezilmiyor Mihriban.Yar deyince kalem elden düşüyor,
Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor.Lambada titreyen alev üşüyor,
Aşk kâğıda yazılmıyor Mihriban.Geldiğinden beri tek kelime dahi etmeyen genç adam şimdi sesini türküyle duyurmuştu. Camal dede gözleriyle gülümserken, Behram da başıyla selam verdi.
Söylediği türkünün sözlerin de Havini gözünün önüne getirmiş onu hayal etmişti. Onu gördüğü ilk anı....
O gün o konakta iki kurşun sesi duyulacaktı halbuki. Onun silahının dan çıkan Murat'ın kalbine, Miroğluların silahından çıkan kurşun ise Behrama gelecekti. Kader işte.... başını kaldırdığı anda anlın da yazılı olan kızı görmeyi hiç beklemiyordu Behram.
Bunları neden düşünüyordu bilmiyordu. Baş parmağıyla işaret parmağını birleştirip şakağını ovalarken, o sırada gardiyanın yanına gelip...
" Ziyaretçin var Behram." dedi.
İstifini bozmadan tesbihini çekmeye devam etti.
" Ziyaretçi kabul etmiyorum ben bilmiyor musun?"
" Bu sefer ailen değil. Gelen Adının Muzaffer olduğunu söyledi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAVİN 1. KISIM " KATRAN GECESİ" [ TAMAMLANDI ]
General FictionTuttuğu direksiyonu o kadar çok sıkıyordu ki parmak boğumları bembeyaz olmuştu adamın. Gözleri sadace önündeki yola bakıyor ona yalvaran genç kıza bakmıyordu bile bir kez olsun. Ağlamaktan yorulmuştu artık. Sesi karşısında ki adama gitmiyor, söyledi...