8. BöLüm " Can"

12.7K 366 8
                                    

            " BİR HAFTA SONRA "

 
Sabahın ilk ışıkların da yatağından kalkıp elinden bir kez olsun bırakmadığı sigarasını yakmaya başladı genç adam. Bu kaçıncı yaktığıydı bilmiyordu, içi alev saçan volkan misali yanıp taşıyordu. Sabahın ayazında bedeni üşümüyor aksine  içinde ki ateşi sönmek bilmiyordu bir türlü.
 

Yanında ki hareketlenmeyle sağına baktığın da, Berzan'ın geldiğini gördü. Elinde ki hırkayı abisinin omuzlarına atıp sesli bir nefes aldı Berzan.
 

" Bremın( kardeşim) bilerek mi yapıyor sun? Yok, yok kesinlikle senin canına garezin var. Yoksa bu soğukta yeni ölümden dönmüş adamın ne işin var dimi balkonda? Bir de sigara içiyor hiç bir şey olmamış gibi, ulan daha ameliyattan çıkalı kaç gün oldu da eline aldın yine şunu?"
 
Sitem eden kardeşine omzunun üstünden konuştu Behram.
 
" İçimde ki acıyı bir tek bu meret unutturuyor bana, rahat bırak beni!"
 
Abisine usulca yaklaşıp kulağının arkasında durdu Berzan.
 
" Ağzının içinden yine ne konuşuyorsun abi? Kardeşine de söyle.
Ne yapıyormuş? Ne yapıyormuş?"

Ona alaycı tavırla gelen kardeşine kaşlarını çatıp bir boşluğa konuşur gibi baktı  o  sırada Behram.
 
" Uğraşma benimle lan! Annemgil gitti mi? sen onu söyle bana?" 
 
Sandalyesini çekip Behram’ın  tam  karşısına oturdu. Her ne kadar anlaşamasalar da Fırat’tan ziyade abisiyle kavgayla karışık bir iletişim kurmaya çalışıyordu yine de Berzan.

Ona her zaman ki gibi  buz gibi bakan abisine içtenlikle tebessüm etti Berzan.
 
" Ben gelince gittiler. Fırat götürdü onları şimdi merak etme "
 
Kafasını sallayıp elinde bitmiş olan sigarasından içine son kez çekip söndürdü. Ayağa temkinli bir şekilde   kalkıp temiz havayı içine çekti Behram. Bu bir hafta boyunca vücudunda ki yaralar dışında hiç bir şeyi hatırlamıyordu.
 
Gözlerini biraz olsun kapattığında da, gözünün önüne sadece onun yüzü  geliyordu, Havin'in....  Canını yaktığı anlar, akıttığı gözyaşları, attığı çığlıklar, kabus gibi rüyalarına giriyordu her seferinde.
 
Ondan geriye sadece kocaman bir boşluk kalıyordu. Nefes alamıyordu.  Başından bir kez olsun ayrılmayan annesi Filiz hanımla yade Kumru dışında kardeşleri geliyor, ona nasıl bu hâle geldiğini sorup duruyorlardı bıkmadan usanmadan.
 
Babası Haşim ağa desen bir kere bile  yanına uğramadı. Her kapı açıldığın da babasının gelecek olması ümidiyle  başını çevirdiğin de,  Filiz hanım elin de çorba Melek'le birlikte her akşam ona yedirmeden gitmiyordu.
 
Oda artık umudunu kesmişti.  Aklınca babası ona kızmıyor yaptığını yüzüne vurmuyor ama kendisiyle cezalandırıyordu.

Oğlunun güvenliği için, Behram'ın durduğu katı tamamen boşalttırmış, etrafını korumalarla çevirmişti. Odaya gelen doktor ve hemşirler dışında yabancı bir yüz girmesini bırak, sağlık çalışanlarının bile üstü aranıyordu her dakika.

Kendisi gelmese de saat başı onlardan haber alması Behram'a yetmiyordu. Tamam yaptığı alkışlanacak bir şey değildi, sırf bu yüzden ölümü göze alarak Miroğlu kapısından içeri adım atmamış mıydı zaten Behram?

İşlediği günahın bedeli,  daha gün doğmadan her bir ücresin de ızdırapın acısını bırakmıştı. Bu kez daha yaptığının kefaretini canıyla ödemek için gitmişti düşman kapısına, yanın da öldürdüğü kurbanıyla.

Babası olacak adam bilmiyordu ki,
şayet yaşamak onun bu yaptıklarından sonra ancak ceza olurdu.
Şuan da Havine yapılanlardan sonra hala yaşıyor olması onun için işkenceden başka bir şey değildi. Yukarıda ki Rabbi onu böyle imtihan ediyordu diye düşündü Behram.

HAVİN 1. KISIM " KATRAN GECESİ"  [ TAMAMLANDI ]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin