Bir hüzün sarıyordu dört bir yanı... Habersiz, kimsesiz, çaresiz. Bir hüzünde beliriyordu suretler. Hatırlamadığın harflerden oluşan belirsiz, cisimsiz ve isimler bile sessizleşiyordu bazen. Şimdi yan yana oturmuş hayatın onlara sunacağı kaderi bekliyordu iki insan.Hükmün getirdiği hayatı....
Konvoyun korna sesinin duyulmasıyla aşağı inip Havin'in kapısını açtı. Elinden tuttuğu gibi aşağı indirip büyük kapının eşikliğinden geçerken eş zamanlı başlarından aşağı şeker ve altınlar düşüyor, toplamak için eğilen çocukların da yarışmasına neden oluyordu.
Filiz hanım da hemen arkasından elinde çömlekten yapılan testiyi gülümseyip gelinine verdiğinde genç kadın kibarca eline alıp hızlı bir şekilde yere atarken, testiden kırılan her bir parça da yüreğine batıyordu adeta.
Alkışlar eşliğinde onlar için hazırlanan masa da yerlerini alıp otururken, hemen karşılarında elinde büyük deri defteriyle cübbesini giyip oturan nikah memuru vardı. Bu manzara kadında esaretin yüzünü, adam ise açtığı savaşın sonunu gösteriyordu.
Nikah memuru önce genç kadına klasik soruyu yöneltip ondan gelecek cevabı bekledi. Orada duran herkes pür dikkat izlerken, Hâşim ağa ile Filiz hanımda tıpkı aşiretleri gibi tetik üstünde istedikleri cevabı bekliyordu.
"Evet " dedi. Havin. Bunu söylerken ruhu çoktan uçup gitmişti özgür diyarlara. Geriye sadece cansız bedenin imzaladığı mühür kaldı. Ardından yanın daki adam da tek nefeste" Evet" dedikten sonra gelişi güzel defteri karalayıp soğuk çehresiyle önüne döndü.
Havin, ona uzatılan nikah cüzdanını görmezden gelirken, Behram memurun daha fazla işkillenmesine müsade etmedi. Ayağa kalkıp nikah memurun havada kalan elinden cüzdanı alıp onu geçirirken, oturduğu yerden bir saniye bile kımıldamayan genç kadını tebrik edip giden misafirler de bir an bile boş bırakmadılar.
Başındaki duvağı geriye savurup derin bir nefes aldı. Havanın sıcaklığı yeteri kadar yetmezmiş gibi birde sarılıp tokalaşmak mahvetmişti onu. Yanında ki boş sandalyeye oturan adamı görmezden gelip avucunda ki tutmuş olan kınasına bakıyordu.
Kolunun sıkılmasıyla Behrama bakıp tam konuşacağı sırada, karşıya bakıp gülümseyerek konuşmaya başladı genç adam.
" Niye nikah cüzdanımızı almıyorsun karıcım? Yoksa içindekilerini mi beğenmedin?
Kolunun verdiği acıyı es geçip konuşmaya başladı sessizce kadın.
" Adımın yanında ki o yakışmayan soyadı kaldıramadım belkide. Şimdi bırak kolumu yoksa şu masayı dağıtırım!"
" Hele bir dene. Bak bakalım ne yapıyorum sana!"
" İnan bana bu düştüğüm durumdan daha fazlasını yaşayamam. Bu yüzden elini ardına koyma. Buyur, senin tutan yok Behram ağa!"
Gözlerini karşıdan alıp Havin de birleştirdi. Şayet yakabilse gözlerinden çıkan ateşle yakardı kadını.
Kaşlarını kaldırdı baskın bir tavırla..
" Haklısın. Soyadım o kirli kana karışan isme yakışmıyor. Ama sana kötü bir haberim var Havin hanım, artık sende bir Şanlıoğlu oldun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAVİN 1. KISIM " KATRAN GECESİ" [ TAMAMLANDI ]
General FictionTuttuğu direksiyonu o kadar çok sıkıyordu ki parmak boğumları bembeyaz olmuştu adamın. Gözleri sadace önündeki yola bakıyor ona yalvaran genç kıza bakmıyordu bile bir kez olsun. Ağlamaktan yorulmuştu artık. Sesi karşısında ki adama gitmiyor, söyledi...