22.
RUH ORMANI
"İşte burada." Han, getirdiği eskimiş haritayı açarak masanın üzerine serdi. O kadar tozluydu ki oturduğum yerden öne doğru eğilerek haritanın üzerindeki tozu üfledim. Haritanın çizgileri o kadar eskimişti ki daha net gözükmesi için defalarca üzerinden geçilmişti. Yıpranmış yaprağa dokunurken söylendim. "Bunun yenisi yok mu?"
"Ne yapacaksın yenisini?" dedi Ekin. "İşimizi görüyor ya bu."
Omuz silktim, ona cevap vermek istemiyordum.
Haritayı biraz daha önüme çekip daha dikkatli incelemeye koyuldum. Oldukça geniş bir alanı gösteriyordu, işin kötü tarafı ise Kunter'in bahsettiği Ruh Ormanı, buraya oldukça uzaktı. Ormanı temsil eden ağaçların biraz aşağısında ise siyah mürekkebin dağılarak oluşturduğu bir şekil gibi gözüken sıra sıra dağ ve küçcük bir kayık silüeti vardı. "Kayıp Ada mı?" mürekkebin buğusu ben baktıkça sanki daha da yayılıyordu etrafa. "Eğer kayıpsa nasıl biliniyor?"
Bir cevap almak için başımı Kunter'e çevirdiğimde Kunter cevap vermeden başını diğer tarafa çevirdi. Sertçe yutkunmasıyla merakım daha da çoğaldı. "Oraya daha önce biri gitmiş mi?"
"İnsanlar oraya gidemez, Mina." boğazını temizleyip konuştu ama gözleri bana dönmüyordu. Önüme çektiğim haritayı kendine çevirdi. "Oranın nerede olduğunu ve neye benzediğini kimse bilemez. Haritaya kim bakarsa kendine göre şekiller görür."
"Ben orada kocaman bir kuru kafa görüyorum." dedi Alp. "Üzerinde üç tane manken dans ediyor."
Han Alp'e dönerek kafasına vurdu. "Sus."
"Sustum."
"Herkes dikkatini bana versin." Kunter ellerini çırparak herkesin kendine bakmasını sağladı. "Ruh Ormanı, öylece herkesin elini kolunu sallayarak girebileceği bir yer değil." bu açıklamaları banaydı. "Oraya girdiğimizde attığımız her adımın ardında bir iblisin saklı olduğunu sakın unutma. Önemli olan nokta, senin her ne olursa olsun uyanmaman. Duydun mu Mina? Eğer uyanırsan biter. Kendimizi boşu boşuna tehlikeye atmış oluruz." gözlerini tamamen bana çevirdi. "Bir daha asla buraya gelemeyiz. Ve emin ol, bu sonuçlarının en hafifi. Duydun mu beni?" korkuyla yutkundum. Ardından yavaşça başımı sallayarak onu onayladım. Kunter'in kaşları havaya kalktı. "Güzel. İlk önce uğramamız gereken bir yer var. Han, ben ve Alp gidip silahları alacağız. Ekin, sen ve Mina Saray'a bizden önce varmış olacaksınız. Sizinle orada buluşacağız."
Ekin'le aynı anda birbirimize baktık. "Hayatta olmaz. Ben Ekin'le tek başıma şurada şuraya adım atmam. Seninle gidelim." Kunter başını bana çevirdi. "Olmaz."
"Olur, bal gibi olur. Beni bir iblisle tek başıma bırakamazsın Kunter."
"Laflarına dikkat et." oturduğum yerden kalkıp Ekin'e yöneleceğim sırada Kunter hızlıca kolumdan tutarak beni durdurdu ve kalktığım yere geri oturttu. "Sakin olun. Ekin, sen de salak salak konuşmalarını bir kenara bırak. Güneş kaybolduktan sonra çok az bir vaktimiz kalıyor ve silahlara sadece Han'la benim erişebileceğimi biliyorsunuz. Güneş sönmeden varmış olmamız gerekiyor. Haydi."
Ekin'le son kez birbirimize baktık. Aklıma gelen annemle birlikte itiraz etmeyi bıraktım. Gücümü Ekin'le tartışarak harcayamazdım. Şu anda benim için asıl önemli olan şey, annemdi. Ve bu insanların da hayatlarını benim için tehlikeye atmaları, biraz olsun sakinleşmemi sağladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUH CİNAYETLERİ
Fantasy| Wattys2021 KORKU ve EN YARATICI HİKAYE Kazananı | "Uyu küçük Mina. Uyandığında gündüzün, kabusun olacak." "Cennetten kovulmadan önce 19 Büyük Şeytan, insanların rüyalarında yaşıyordu." İçlerindeki sönmez intikam ateşi ve kötülük, büyük bir savaş b...