En başından beri kitapların arasına diğer kitaplarımla ilgili küçük ipuçları gizlediğimi söylemiştim. Çünkü genç kurgu da yazsam, fantastik de yazsam hepsi Kör Saatçi'nin anlattığı paralel evrenin farklı zamanlarında geçiyor. Bölümü dikkatli okumayı unutmayın, eğer tahminde bulunursanız satır aralarında tahminlerinizi bekliyor olacağım <333
Bu arada, bundan sonraki bölümde sonunda asıl dünyaya geçeceğiz. Tekrar eski Ruh Cinayetleri havasına bürüneceğiz yani, merak etmeyin biliyorum üçüncü kitap başladığından beri kesilmeyen bir aksiyon var, nefes alma zamanımız geldi sanki :))
Keyifli okumalar, lütfen oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin ^^
Derler ki, kötülük seni bulduğunda artık ruhunu arındırman imkansızdır.
Dünyanın en kutsal sularında da yıkansan, en soğuk sularından da içsen, o dağın başına çıkıp kendini Tanrı'ya da adasan kalbin bir kere o siyah noktayla boyandığında ruh hep kendi günahını isteyecek. Her anında içinde taşıman gereken bir organla vücuduna pompalanacak. Kurtulmak imkânsız. Kaçman imkânsız.
Ama ormanın ortasında dikilirken, kulağımda ormanın ilahisi yankılanırken ve yüzümde suyun yuvasını oluşturan kristallerin ışıkları parlarken sanki her şeye gücüm yetermiş gibi hissetmekten kendimi alıkoyamıyordum ama aynı zamanda bunun bir yanılsama olduğunun da farkındaydım. Bir illüzyon.
Kandırmaca.
Kayalıktan damlayan suyun ritmi beni etkisi altına almışken düşünebildiğim tek şey suyun ta kendisiydi. O sırada Kunter'in kurduğu cümle kendime gelmemi sağladı.
Burada, Mina demişti Kunter. Tam da burada, sana nasıl insanların zihnine girdiğimi göstereceğim.
Güç insanoğluna bir kere verildiğinde açgözlülük damarlara öyle bir yayılırdı ki sonunun ölüm olduğunu bile bile daha fazlasını aramak için çıkardı insanoğlu yola. Kunter'in yaptığı, bundan farksız değildi. Belki de sırf bu yüzden lanetlenmişti. Hem kendisi, hem onunla aynı yolu paylaşan herkes. Herkesin kaderinde ölüm yazıyor olmalıydı.
"Başka bir yerde yapamıyor muyduk?" diye sordum suya biraz daha yaklaşırken. Burada olmak beni hiç de rahatsız etmiyordu, aksine daha önce kimsenin beni buraya getirmediğini düşünmek canımı bile sıkmıştı. Kunter'in arkamdan ilerleyen sesini duydum. "Burası suyun gücüyle korunuyor. Zihnimiz tamamen açık olacağı için en korunaklı yerde yapmamız gerek."
"Su nasıl koruyacak ki zihinlerimizi?" diye sordum bu sefer de. Yanımda durduğunda başımı kaldırarak yüzüne bakmıştım. Kunter bana bakmadı ama zaten kemikli olan yüzü, dişlerini birbirine bastırmasıyla iyice keskinleşti. Sanki bana nasıl anlatacağını düşünüyordu içinden.
"Frekans olarak düşün." Dedi en sonunda doğru cümleleri bulmuş gibi. "Hepimiz enerjiden var olduysak, düşündüğümüz en ufak şey bile etrafa yayılır. Zihnimizi açtığımızda etrafa yayılan frekans kötü ruhlar tarafından açık adres olabilir. Buranın enerjisi o kadar yüksek ki bizim etrafa saçtığımız dalgaları gizleyebilecek tek yer. Ben bunu içten içe gizlemeyi başarıyorum ama sen daha olayın başındasın. Alışman gereken durumlar var. Özellikle son olandan sonra."
"Gizlemeyi başardığın gözle görülen bir gerçeklik zaten." Diyerek laf çarptım. Gözleri yine bana dönmedi. Onun bu duygusuz ifadesi, içimde tuttuğum öfke ve nefretin daha da harlanmasını sağlıyordu. Sinir tekrar vücudumu ele geçirirken ellerim iki yanımda yumruk oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUH CİNAYETLERİ
Fantasy| Wattys2021 KORKU ve EN YARATICI HİKAYE Kazananı | "Uyu küçük Mina. Uyandığında gündüzün, kabusun olacak." "Cennetten kovulmadan önce 19 Büyük Şeytan, insanların rüyalarında yaşıyordu." İçlerindeki sönmez intikam ateşi ve kötülük, büyük bir savaş b...