13.Bölüm❧Yabancı

1.2K 143 26
                                    

13.Yabancı

Bakışlar vardır. Bir çift göze baktığınız zaman ya kalbiniz göğüs kafesinize çarpar ya da damarlarınız içinde akan kanınız buz keser. Asıl önemli nokta, gözlerdir. Acı, keder, hüzün, öfke, mutluluk, sevgi...

Dakikalardır yerdeki su birikintisindeki yansımamdan kendime bakıyordum. Benim gözlerimde ne vardı? Korkuyor muydum, endişeli miydim? Hayır. Sadece hissizdim. Gözlerimde başka hiçbir şey yoktu. Ne zaman bu kadar hissizleşmiştim? Her şey ne zaman başlamıştı? Hatırlayamayacağım kadar geride mi kalmıştı yoksa ben mi tüm geçmişi yavaş yavaş zihnimden silmiştim?

Bir hafta koşuşturmayla geçti. O gün sahnede kendini öldüren çocuğun intiharı ile ilgili tiyatro sahnesinde kaç öğrenci varsa hepsinin ifadesi alındı. Telefonu, bilgisayarı ve odası dikkatli bir incelemeden geçtikten sonra bunun psikolojik olduğu kanısına varıldı. Böyle bir şey olabilir miydi?

Bir çocuk, psikolojik problemlerinden dolayı intihar etmiş, ölmüştü ama kimse bu noktaya takılmamıştı. Bunca zamandır onu anlayan, dinlemek isteyen bir kişi bile gerçekten çıkmamış mıydı? Çıldıracak gibiydim. Ruhum çekilmişti. Avuçlarım içerisinde benden geride kalan küller vardı.

"Ne düşünüyorsun?" Defne, elinde iki bardak kahveyle yanıma oturduğunda bana uzattı karton bardağı aldım ve hızlıca bir yudum içtim. "Hiçbir şey."

"Hadi ama, Mina. O çocuğu düşündüğünü biliyorum. Bir haftadır böylesin, ruhu çekilmiş bir beden gibi dolaşıyorsun etrafta. Lütfen, bana bak." Defne oturduğumuz bankta yana döndü. Kar taneleri saçlarındaki yerlerini buluyordu. Ela gözleri buğuluydu. Bir haftadır söyleyip durduğu cümleleri tekrar etti. "Sen bir şey yapamazdın. Dünya böyledir, tanımadığımız ama ihtiyacı olan binlerce genç var. Evet, üzülürüz ama yaşam bir yerden sonra akmaya devam etmek zorunda. Ben senin elinde olsa ona yardım edeceğini biliyorum. Önemli olan da bu."

Bir okyanusun ortasındaydık. Kayıklarımız, bizi kurtaracak küreklerimiz vardı ama ortasındaydık işte. Gitsek, nereye varacaktık ki?

Yorulmuştum.

Bardağı yanıma bırakarak yüzümü sıvazladım. "Rüyalarıma daha az girmeye başladı. Merak etme, dediğin gibi hayatım akıyor."

Ben de Defne'ye doğru döndüm. Öğle arasındaydık. Kar yağdığı için dışarıda kimse yoktu. Konuyu değiştirmek istiyordum. "İki haftadır okulda bilmem gereken bir şey yaşandı mı?"

Defne'nin gözleri saniyesinde parladı. Anlaşılan anlatması gereken sürüyle şey birikmişti. Aslında bu iki haftada da görüşmüştük ama durumumdan dolayı bana destek vermek için konuşmuştu sadece.

"Ohoo... Kızım sen o kadar geride kaldın ki, konuşsam susamam on yıl. Nereden başlasam acaba! O kadar şey birikti ki..." aklına bir şey geldiğinde cümlesini yarıda kesti ve sanki olabilirmiş gibi daha büyük gözlerle bana bakmaya başladı. "Ama bir tanesi var, duyduğunda dudağın uçuklayacak." Defne duraksadı. "Ben bunu sana nasıl anlatmadım ya? Büyü mü yaptın bana konuşmamam için, doğru söyle."

Kaşlarım çatıldı. "Ne oldu?"

"Bomba bir şey. Bayılmaya hazır ol."

"Defne söylesene şunu." Defne elindeki kahveden bir yudum aldı. Beni merakta bırakmak istiyordu ama en yakın arkadaşımı oldukça iyi tanıyordum. İçinde sır tutamazdı.

"Merih dün okula geri döndü."

"Ne!" o kadar sesli bağırmış ve yerimde sıçramıştım ki banka bıraktığım kahve bardağı yere yuvarlandı. Defne de bu ani tepkime şaşırmıştı. "Dur kızım, sakin ol. Daha hepsini söylemedim bile."

RUH CİNAYETLERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin