36.Bölüm❧Kelebek Kozası ve Yasak Elma

599 66 40
                                    

soap&skin, me and the devil

"Eğer ölümlü, elmaya kanmazsa; o zaman o elmayı erik yap

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Eğer ölümlü, elmaya kanmazsa; o zaman o elmayı erik yap. Öyle sulu olsun ki aklında o eriği ısırmaktan başka hiçbir şey kalmasın."

--

[yazar notu; belki şarkının sözlerine bir göz gezdirirsiniz:))]

Her şeyin bir amacı vardı. Her şeyin. Attığım önemsiz bir adım bile bir sonraki hamleme öyle derinden bir iple bağlıydı ki benim gibi bir ölümlünün bu bağlantıyı bilmesi, anlaması ya da henüz elinde şans varken bu adımları değiştirmesi imkansızdı.

Bunca zamandır bana söylenen şeylerin çok ötesinde, tüm bildiklerimin üzerine kırmızı bir çizgi çizecek kadar önemli bir bilgiyi kaderimi değiştirmek için yola çıktığımda öğrenmiştim. Bunca zaman beni kandırmışlardı ama asıl önemli olan şey bunu yaparken ne düşündükleri değildi, başka bir şey için daha kandırılıp kandırılmadığımdı. Bilmediğim, yanlış anlatılan kim bilir daha ne kadar fazla şey vardı.

Bu hissi ilk defa bu kadar güçlü hissediyordum.

Ben bu oyunun kurtarıcısı değildim. Ben bu oyunun piyanından başka hiçbir şey olamazdım. Orada bir yerlerde gizlice bizi yöneten şeytani ruhlar ve onlara karşı koymak isteyenlerin maşasıydım sadece. Kazanırsak benim ismim değil, onların isimleri yazacaktı. Artık bu oyunun sonucu ne olursa olsun hayatta olup olmayacağımdan bile emin olamıyordum.

Dayel bunca zaman beni uyarmıştı. Peki benim tek yaptığım ona kulak tıkamak, sözlerini umursamamak değil miydi?

Bedenim bu görüntülerin ardından o sokak ortasında öylece dikili kaldığında, etrafımdaki her şey sonsuz bir hızla hareket etmeye başladı. Anılar, beni tekrar olduğum ana sürüklerken şu ana kadar yaşadığım her şey yanımdan birer sahne olarak geçip gitti. O günlere geri dönmem imkansızdı, kaybettiğim günlerin güzelliğini artık elimden bir şey gelmiyorken anlıyordum.

Kendimi korkunç bir patlamanın ardından sertçe yere vururken bulduğumda, üzerim sırılsıklamdı. Üzerinde yattığım yer toprak ve taşlardan oluşuyordu. Başımı kollarımın arasından zorlukla kaldırdım. Tüm vücuduma acıdan kramp girerken her ne kadar biraz burada uzanıp dinlenmek istesem de zamanım yoktu.

Bedenimi kendimi kasarak yerden kaldırdım. Kulaklarım uğulduyordu ama o uğultu arasında bile arkamdan akan nehrin sesini duyabiliyordum. Başımı o tarafa doğru çevirdim. Nehrin ikiye yardığı kısmı geçmiştim. Şu anda olduğum kısım, ölülerin olduğu taraftı. Nehrin kabaran sularından diğer tarafı görmek imkansızdı. İçimden bir ses, Kunter'in şu anda olduğum yere umutsuzca baktığını fısıldadı. Bu his tüylerimi diken diken ettiğinde sanki gözlerini karşıdan görebilirmişim gibi bir istekle karşı tarafa baktım.

RUH CİNAYETLERİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin