31.

2.5K 103 171
                                    

Anton Çehov der ki "Eğer ilk bölümde 'duvarda bir tüfek asılı' diyorsanız ikinci veya üçüncü bölümde o silah patlamalıdır. Eğer ateşlenmeyecekse o silah, orada asılı olmamalıdır."

Buna hikayecilik sanatında Çehov'un Silahı adı verilir. 

Aynı şekilde görsel sanatlarda da eğer sahneye bir silah çıkarsa o silah mutlaka patlar. 

Doğanın da kaçınılmaz kuralıdır bu. Kadraja bir yırtıcı girerse mutlaka av savaşı başlamıştır.

Ben silahın ortaya çıktığını fark etmemiştim, Özgür fark etmemişti, orada bulunan hiçbir koruma fark etmemişti. Ama silah ortaya çıkmıştı ve tabi ki patlamıştı. 

Tuhaf. 

Belki de ilk defa zihnimdeki buz mavi gözlerden kurtulup kendimi ikimizi kavuran ateşe bırakmıştım. İlk defa onunkilerden başka bir ten değsin istemiştim tenime. Önüne geçtiğim anda ateşlenen silah sesini ise çok geç idrak etmiştik. 

Acı. 

Sırtımı yakıp kavuran bir acı. 

Karanlık gözlerine baktığımda canım acıyor diye haykırmak istedim, yapamadım. Acı sırtımdaydı, tüm hücrelerimi yakıp kavuruyordu. "Hayır! diye haykırdığını duydum. Ya da duymadım, bilmiyorum. Acı öylesine güçlüydü ki kulaklarım uğulduyordu. 

Her biri neredeyse bir bacağım kadar kalın olan kollarının arasında yere yığıldığımı çok sonra fark ettim. Her daim sıcacık olan parmakları yüzüme değiyordu ama buz gibiydi şimdi. 

Ya ben hissetmiyordum ya da o buza dönmüştü.

Belki de ikisi birden.

Bir uğultu vardı etrafta, kafamı kaldırıp susmaları için haykırmak istesem de acı öylesine güçlüydü ki beni yerime mıhlamıştı. 

"Deniz, dayan güzelim. Sakın kapatma gözlerini!" Sesine tutundum bir gerçekliğe tutunmak istercesine. Yakışıklı yüzüne bakmak istesem de gözlerimin önünde bir perde vardı sanki. Her şey bulanıktı. 

"Deniz kapatma gözlerini! Dayan yalvarırım." 

Gözlerim mi kapanmıştı? 

O anda acıyı artık duyumsamadığımı fark ettim. Karanlık sarmıştı etrafımı. Huzurlu bir karanlık. 

Ölüyordum.

İnsan ölürken ne düşünürdü? 

Bu sefer buz mavi gözlerini düşünmedim.

İlk önce hayattaki tek ailem olan abimi düşündüm. Yıkılacaktı, darmadağın olacaktı. Ama artık İrem vardı, belki o kadar dağılmazdı. İrem'in ona destek olacağını biliyordum. Yıllar sonra beni hatırladığında ela gözleri yine bulutlanırdı ama orada mutlu olduğumu bilirdi en azından. 

Sonra Özgür'ü düşündüm. Aramızdaki çekimin çok daha ileriye gittiğinin farkındaydım. Bir kadın ve erkek arasındaki cinsel çekimden daha fazlasıydı. Üzülecekti. Gece karası gözlerine çökecek karanlık hüznü görebiliyordum. Ama sözünü tutacağına emindim, mezarıma bir buket çiçekle gelirdi mutlaka. Karanlığını dizginlemez serbest bırakırdı ama benim yanıma geldiğinde huzurlu olduğumu bilir, ses etmezdi. 

Sonra onu düşündüm. Hayatımda sadece üç defa gördüğüm, ismini bile bilmediğim onu. Koruyabilmek adına bütün zihnimi siper ettiğim onu düşündüm. Beni hiç tanımamıştı ve tanımayacaktı, hiç var olmayacaktım onun için. 

SİS (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin