52.

2.2K 89 64
                                    

18 Ekim 2017

Yağmur tüm hızıyla yağmaya devam ederken uğultulu rüzgarlar bastırdı bir anda. Şehrin üstüne çöken kara bulutlar tüm hırçınlığıyla sarmaladı şehri. Fırtına yıktı geçti her yanı. 

"Yağmur komünisttir çünkü herkese eşit yağar; rüzgar ise kapitalisttir, zayıf olanı yıkar." der Ernesto Che Guevara. Ayrı ayrıyken doğrudur bu bir bakıma. Rüzgar güçsüzü alır götürür, yağmur herkesi ıslatır. Ama fırtınada durum böyle değildir, önüne çıkan herkesin canını yakar. 

Rüzgarla yağmur bir olup çökmüştür dört bir yana. 

Fırtına vardı şehirde. Rüzgarlar duvarları dövüyordu.

Fırtına vardı içinde. Kan ağlıyordu. 

Geri planda çalan ritmik sesle zihninin yerine gelmeye başladığını hissetti genç kadın. Gözlerini açabilmek için biraz uğraşması gerekmişti zira zamklanmış gibiydi. Uzun kirpiklerini kırpıştırdığında gözlerine akın eden ışığa kısaca bir küfür salladı. Bok varmış gibi bu kadar yüksek yapıyorlardı ışıkların volümünü. 

Bakışlarını odaklamaya çalışarak etrafa bakındı. 

Derken nerede olduğunu anladı. Zihni birkaç saniyeliğine unutturmuştu her şeyi ona ama gerçek hayat öyle değildi. 

Beyaz odadaydı. Yataktaydı ama kolunda uzunca bir serum takılıydı. Yoksa? 

Yoksa başaramamış mıydı? 

"Hayır..." diye mırıldandı bilinçsizce. 

Karnına dokundu elleri, üzerinde hasta önlüklerinden vardı. O anda hissetti, karnından yayılan keskin bir acı yaktı canını. Sargının pürüzlü yüzeyi gözlerini doldurdu, zihni bulanıklaştı. Ölememişti ama öldürebilmiş miydi?

Başarabilmiş miydi içini yakan zehirden kurtulmayı?

Gözyaşları yanaklarından inmeye başladığında titrek bir nefes aldı. "Lütfen..."

En son kanlar akarken karnından yatağa düştüğünü hatırlıyordu ama şimdi... Şimdi yine aynı yere yatıyordu. Becerememiş olamazdı değil mi? 

Kapının sertçe açıldığını uğuldayan kulaklarından dolayı daha geç algıladı. Odaya kimin girdiğini biliyordu, kalbi titrekçe çarptı. Başını çevirmeden sessizce gözyaşı döktü. Becerememiş olmak canını öyle yakıyordu ki başka hiçbir şeyi düşünecek durumda değildi. 

"Neden ağlıyorsun?" dedi adam buzdan sesiyle. Yüzünde ne düşündüğünü belli eden en ufak bir ayrıntı yoktu. Sesini duyduğunda midesi bulandı ama kendini durdurmayı başardı. Onu kabulleneli uzun zaman olmuştu zaten. 

Cevap vermedi. 

Hıçkırıklarını bastırmak için nefesini tutup ağlamaya devam etti. Adamın öfkeyle bir nefes aldığını duyduğunda bile bırakmadı tuttuğu nefesi. "Soruma cevap ver, Deniz." diye tısladı adam. "Neden ağlıyorsun?" 

Bulanık bakışları tiksintiyle adamın buz mavilerine döndü. 

"Başardım mı? Kurtuldum mu o-ondan?" 

Adamın gözlerinden öfkeli bir pırıltı geçtiğinde yüzüne bakmaya devam etti genç kadın. Adam gözlerini hafifçe kısarak başını yana yatırdı, içini üşüten bir bakış attı. "Sen ne yaptığının farkında mısın?" 

SİS (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin