39.

2.5K 92 134
                                    

Küçükken her şey çok daha kolaydır.

İlk defa gittiğiniz parkta ilk defa gördüğünüz çocukla en yakın arkadaş olabilirsiniz. Küslükleriniz kısa sürer, bir sonraki oyuna kadardır vakti. Etrafınızdaki büyüklerin konuşmaları ninni gibi gelir, tüm koşuşturmacanın ortasında bile uyuyabilirsiniz.

Zihniniz henüz kirlenmemiştir, en saf haldesinizdir. Geçen her günün ardından düşünceleriniz kirlenir, çevrenizdekiler tarafından zehirlenirsiniz. 

Kötülüklerin asıl kaynağı toplumdur çünkü insan gördükçe öğrenir. 

Her nesil kendinden sonraki nesli belirler aslında. Yetiştiriliş biçimi diker insanın ruhuna uygun kaftanı. İstisnalar her zaman olur ama asla kaideyi bozmazlar. 

Ben şanslıydım çünkü çocuktum.

Annemi hatırlamıyordum, babamla ilgili anılarım silinmeye yüz tutmuştu. Öldüğü gün bile olan bitenin farkına varamamıştım, oyun oynamıştım arkadaşlarımla. Çocukluk işte, bu sayede ölümünü daha kolay atlatmıştım. 

Ama Uygar için zaman çok zor geçmişti. Aramızdaki 12 yaş her alanda belirgin biçimdeydi. Bir abiden çok baba gibiydi benim için aslında. Yokluklarını elinden geldiğince kapatmaya çalışmıştı. 

Aramızdaki derin uçurum canımı çok yakıyordu aslında ama geri dönebileceğim tüm köprüleri yakmıştım. O beni kabul ederdi her halimle, hep etmişti. Ama ben onunla asla eskisi gibi olamazdım. 

"Yemeyecek misin?" 

Bakışlarımı önümdeki yemekten çekip Özgür'e baktım. Yemeğim soğumaya yüz tutmuştu ama yiyebilecek gibi hissetmiyordum. Didiklediğim et soteye işkence etmeye son verdim. Çatalı bir kenara bırakırken "Canım istemedi." dedim. Önümdeki sudan bir yudum alıp arkaya yaslanmıştım. 

Uzunca baktı yüzüme. Dün bütün gün atölyedeydik, o kadar yorulmuştum ki eve gelir gelmez sızmıştım. Israr etmedi, ye diye üstelemedi. 

Rahatsız edici bir sessizlik doğarken aramızda karanlık gözleri dalgalanıyordu. Fırtınalı bir denizdi, boğuluyordu ruhu. Elimdeki sudan bir yudum daha alırken bakışlarımı kaçırdım. Konuşulması gereken konular vardı ama ikimiz de konuyu açmaya cesaret edemiyorduk. 

"Deniz." dedi en sonunda. Gergince yutkunup dikkatimi yeniden ona verdim. "Biraz uzaklaşmak ister misin?" 

Kaşlarım çatıldı. "Neden bahsediyorsun?" 

"Her şey..." Doğru kelimeyi arıyormuş gibi duraksadı. "...üst üste geldi. Biraz uzaklaşmak ikimize de iyi gelecek." 

"Nasıl?"

"Yalnız kalmak istersen saygı duyarım, gözüne görünmem ama tabi ki sürekli etrafında olurum."

Ne?

Karanlık gözleri alevlenirken konuşmama izin vermeden sesli bir nefes vererek başını iki yana salladı. "Ama ne senden uzak kalmak istiyorum ne de elimden bir şey gelmeden boğulmanı izlemek." dedi yerinde doğrulurken. Fark etmişti. Salonda oturmak istemediğimi, evin içinde duramayıp tüm gün bahçede şehri izlediğimi anlamıştı. Eve girmemek için atölyede saatlerce kaldığımın farkındaydı. 

Çocukçaydı belki ama kendimi engelleyemiyordum. 

"İşin sonunda beni sokağa atacakmışsın gibi geliyor." dedim gülmeye çalışarak. Alaya almaya çalışmıştım ama çok da başarılı olamamıştım. Yine de gözlerine ulaşmayan bir gülümsemeyle güldü. 

SİS (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin