26. Bölüm

675 312 48
                                    


Bugün Pars tahliye ediliyordu. Ben ise karakola gitmek yerine evde kalmayı tercih etmiştim.

O konuşmanın üzerinden iki gün geçmişti ve bu süreçte de yanına hiç gitmemiştim.
Kızgınlığım ona değil kendimeydi aslında.

Kapı çaldığında yavaş adımlarla gidip açtım. Bir şey söylememi bekliyormuş gibi yüzüme baktı Pars. İstediğini alamayınca da içeri geçti.

"Hoşgeldin," dedim kısık bir sesle.
Konuşmadan yukarı çıktı ve banyoya girdi. Rahatsız etmemek için odaya gitmek yerine salonda kalmayı tercih ettim.

Karşımdaki şömineyi gördükçe ağlayasım geliyordu. Ne zaman ne yapacağını bilmiyordum ama emindim ki yeni bir işaret gönderecekti.

On dakika sonra Pars aşağı inip yanıma geldi.
"Konuşalım mı biraz?" diye sordu biraz önce susan kendisi değilmiş gibi.

"Olur konuşalım."
Yanıma oturup arkasına yaslandı. Yorgun görünüyordu ve bu oldukça normaldi.

"Evet seni dinliyorum," dedim konuşmaya teşvik etmek için.
"Haklısın," dedi geçen sürenin ardından.
"Hangi konu da?"

"Hayatını mahvettim. O gece o adamı öldürmeden de senin ölümüne engel olabilirdim. Böylelikle beni hiç tanımazdın. Bende seni uzaktan izlemeye devam ederdim. Ama en azından iyi olurdun."

Gözlerimi ondan çekip başka bir yere sabitledim. Dolmaya başladıklarını görmesini istemiyordum.

"Zaten her şeyi daha da mahvettim."
Keyifsizce güldü. "Güya yaşamanı sağlayacaktım ama kendi ellerimle ölüm yolunu çizdim."
Bir süre susup derin bir nefes aldı.

"Benimle evlenmeye zorladım seni. Kardeşini kaçırıp rehin tuttum. Yani kısaca bana dediğin, yaptığın her şeyi sonuna kadar hak ettim."

Ve ben bütün bunları bile bile sen yaşa diye ölmeyi göze aldım...

"Bir de bunca şeyin üstüne benim için yalancı şahitlik yaptın," diye devam ettirdi sözlerini.
"Ben seni hak etmiyorum Efla."

Ağzıma mühür vurulmuşçasına suskundum.
Eliyle çenemden tutup kendisine doğru çevirdi. Gözlerimiz kesiştiğinde mavilerinin kanlandığını gördüm. Sanki... sanki ağlayacakmış gibiydi.

"Susma, bir şey söyle lütfen."
Diyecek bir şey bulabilsem konuşacaktım elbet ama ne diyeceğimi bilmiyordum.

"Şimdi burada seni teselli etmeyi çok isterdim. Hayır, sen haklısın, senin bir suçun yok demeyi de çok isterdim ama maalesef diyemiyorum. Çünkü evet, sen haksızsın."
Kurduğum ilk kelimeler bunlar olmuştu. Tek bir mimiğini bile hareket ettirmeden beni dinliyordu.

"Zamanı geri alamazsın, yaşanmışlıkları silip atamazsın, kendini aklayamazsın."
Gözümde biriken yaşlar canımı yakıyordu. Konuşurken sesimin titremesine engel olamıyordum.

"Normal bir zamanda olsaydık yemin ediyorum seni asla affetmezdim. Ama her anımı son saniyemmiş gibi yaşamak zorunda olduğum için, sana her bakışımın son bakış olduğunu düşündüğüm için küs kalamıyorum. Ne zaman bu kadar bağlandım sana bilmiyorum ama sana veda edemeden ölmekten korkuyorum."

FİZA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin