DD -29-

409 50 53
                                    

Sad chapter tüm hüzünüyle geldi.

TRNC'ye de bölüm attım göremeyenler varsa okusun.

Yorum ve vote atmayı unutmayın. İyi okumalar.









"Yapma!" dedim gülerek ondan kaçarken. "Birisi görecek." Kollarımdan tutup beni kendine çekti ve boynumdan öptü.

"Sevgilimle baş başa kalmışız, onda da öpemeyecek miyim?" Gülerek tekrar çekildim ondan.

"Baş başa dediğin, sevgilinin babasının evi." O da güldü. "Tony'nin seni vurmak için bahane aradığını biliyorsun." Ellerimi parmak uçlarına deydirdiğimde gülümseyerek elimi tuttu.

"Haklısın, biraz kendimi tutmam gerekecek." Gülümsedim. "Sen bana bir şey gösterecektin?"

Unuttuğum ve aklıma şimdi gelen şeyle dudaklarım kıvrıldı. "Alıklarımı gösterecektim." Elinden tutup yemek odasına çekiştirmeye başladım.

Vitrinin önündeki kıvaryuma geldiğimizde benim gibi cama yaslandı. "Thorn Sana cidden renkli japon balığı bulmuş..." dedi büyülenmişçesine balıklara bakarken. Mavi, mor ve yeşil rengindeydiler, ömürleri, bağışıklık sistemleri ve diğer her şeyleri diğer balıklardan daha iyiydi. Anlayacağınız bir kısıma, Gem Japon Balıkları'ydılar. Dediğine göre deneysel bir çalışma ile üretilmişlerdi ve pazara daha sürülmemişti.

"Çok güzel değiller mi?" dediğimde bana çevirdi bakışlarını. Yüzünde bir gülümseme yayılırken bana yaklaştı yavaşça. Bir kolunu belime dolarken, diğer eli elime kenetlendi.

"Sen daha güzelsin." Gülerek dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Bunu söyleyen tek Gem olabilirsin." diye alayla konuştuğumda kahkaha attı. Ben de gülmeye başladım. Önüne gelen bunu söylüyordu zaten.

"Ama ben daha farklı söylüyorum." dedi başını başıma yaklaştırırken. "Dudaklarımdan daha güzel döküldüğünü inkar edemezsin." Elini enseme çıkarttığında gülümsedim.

"Edemem galiba." Tam dudaklarımızı birleştiriyordu öksürük sesiyle hızla ayrıldık. Kapıda kollarını göğsünde kavuşturmuş bize bakan Ellie ile karşılaştım.

Derin bir nefes aldı başını iki yanına sallarken. "Sen cidden babamı sınıyorsun." Bir şey demediğimde başıyla dışarıyı işaret etti. "Gel hadi. Babama yakalanmadan elini halledelim." Başımı salladım ve onu takip etmeye başladık.

Salona tekrar geçtiğimizde sandalye çekti bana. Oturduğumda kendi malzeme çantasına yöneldi ve bir sandalye daha çekip karşıma oturdu. Hâlâ bandajlı olan elimi tutup kendine çekti ve yavaşça açmaya başladı.

"İyi gözüküyor. Muhtemelen iz kalmayacak." Pamukla bir şey sürdü yara izlerine. Ardından eski bandajımla ayağa kalktı. "Tamamdır. Artık bandajlamamıza gerek yok." Başımı salladım ve ayağa kalktım.

"Biz gidiyoruz o zaman." Koltuktaki ceketi aldım. "Teşekkür ederim."

"Babamı görmeyecek misin tek başına?" Ona döndüm yavaşça. Olumsuz anlamda başımı salladım.

"Hayır, gerek yok."

"Günlerdir seni arıyor, belki de onu görmelisin." Gözlerimi kaçırdım. Alışamamıştım ve alışamadığım bu şeyden kaçmayı yeğeliyordum.

"Sonra." Arkamı döndüm tekrar.

"Manchester Londra yolunda önemli baskını komuta edecek ve riskli bir görev." dediği şey duraksamamı sağladı. "Kimse kimsenin yaşayacağının garantisini veremez. Onu görsen iyi olur." Ona döndüm tektar. Eşyalarını toplarken eliyle geriyi işaret etti. "Toplantı odasında diğer komutanlarla. Ama eminim ki sana ayıracak zamanı vardır." Dylan'a döndüğümde başını salladı ve yürümeye başladık.

Darağacı Dansı [bxb] •dylmas [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin