DD -44-

271 43 19
                                    

TRNC'ye yeni bölüm geldi, ona da bakmayı unutmayın.

Yorum ve vote işi sizde, iyi okumalar.












"Konuş!"

Yüzüme inen başka bir yumrukla bir gülüş daha döküldü dudaklarımdan. Yana düşmüş başımı kaldırıp karşımdaki muhafızın gözlerine baktım gülerek. Beni döverek konuşturabileceklerini zannediyorlardı. Dört sene boyunca et evinde kalmış, her türlü işkenceye şahit olmuş beni.

"Cehenneme git." dedim ağzımdaki kanı yere tükürürken. Elini saçlarıma geçirip asılırken üstüme eğildi.

"İlk önce sen gideceksin gibi duruyor." Dudaklarımda bir gülümseme yayıldı.

"Kim bilir, belki aynı anda boylarız." Saçlarımı bırakıp öfkeyle geri çekilirken bir duvarı filimli cam olan hücreden çıktı.

Gözlerimi çatlamış fayansa indirdim.

Kaç gündür buradayım, hiçbir fikrim yoktu. Tek bildiğim bugün daha cumartesi değildi.

Asilerden olduğumu biliyorlardı. Günlerdir bir kelime benden duymak için yapmadıkları şey kalmamıştı ama kendini zeki diye adlandırmalarına rağmen kavrayamadıkları bir şey vardı. Cumartesi günü asılacaktım. Sabretmek çok kolaydı. Acının gitmesini beklemek.

Hücrenin kapısı açıldığında başımı yavaşça kaldırdım yerden. Dylan'ın babasıyla gözlerim buluştuğunda sertçe yutkundum. Hiç acele etmeden arkama geçti. Yavaşça ellerimdeki kelepçeyi çözdüğünde kanayan bileklerimi kendime çektim.

Sanki dünyanın en normal şeyini yapıyormuş gibi karşıma oturdu sakince. "İzle." Elindeki küçük cihazdan bir görüntü yansıttığında gördüğüm fotoğraf ile sertçe yutkundum. Babamın görüntüsüydü. Benimle fotoğrafçıdan çıkarken.

"Tony Sanders. Yıllardır arıyoruz, meğerse burnumuzun dibindeymiş." Mükemmel orandaki yüzünü bana çevirdi yavaşça. "Baba oğul ha? Başka aile fertleri de olmalıydı, dur..." Elini kaydırdı ve Thorn'un bir görüntüsü doldurdu. "Orgeneral Thorn. Asilerin askeri başkanı." Nefes alış verişlerimin hızlanmasını engelleyemiyordum.

Hepsinin yüzü benim yüzümden ifşa olmuştu.

"Ah, iki kişi daha var. Bitmedi." Şokla gözlerine baktığımda görüntüyü işaret etti. Korka korka gözlerimi çevirdiğimde Will'i gördüm. "Ablan ile ilişkideydi. Değil mi? Güzel bir ablan var." Ellie'nin görüntüsü geldi bu sefer. Eczaneden çıkıyordu. "Eczaneden ne aldığını bilmek ister misin? Ben biliyorum." Anlamamışçasına gözlerine baktığımda dudakları kıvrıldı.

"Galiba Will ile güzel bir bebekleri olacak. Göremeyecek olman çok yazık oldu."

Sessiz kaldım.

"Ne yapacağım biliyor musun?" Dinlemek istemiyordum. Duymak istemiyordum daha fazlasını. "Senden sonra diğer herkesi bulacağım. İlk babanı asacağım. Sonra amcanı. Sonra Will'i. Ama Ellie'yi öldürmeyeceğim. Hayır, hayır..." Görüntüsünü yaklaştırdı dudaklarındaki şeytani gülümsemeyle. "Ölmek için çok güzel."

Elim öfkeyle yumruk oldu.

"İlk önce kendisi gibi olacak güzel bebeğini doğuracak. Bebeğe ihtiyacımız var, askeri kumanda için büyütürüz. Yani ölümü bebeğinden olacak çünkü onun doğum tarihini kendi ölüm tarihi yazacak." Bana göz kırptı. "Bilmem? Belki şu tarafta bekleyen muhafızlarla birkaç güzel gece de geçirir?"

Elimi çözerek çok büyük bir hata yapmıştı.

İçimdeki öfke ile bağırarak ayağa kalktım ve yakalarından tutup masaya yatırdım bedenini. Boğazını sıkmaya başladığımda birkaç saniye geçmeden birileri zorla ayırdı beni ondan. Üç kişi sandalyeye oturup tekrar ellerimi kelepçelediğinde karşımdaki adam öksürürken iki kişinin yardımıyla kendini toparladı.

"Aileni kurtarabilirsin." Öfkeyle gözlerine bakmaya devam ettim. "Muhteşem Gem olduğunu biliyoruz. Bize katıl. Asi'lerin yerini ifşa et. Ailene dokunmayacağıma söz veriyorum." Bana eğildi. "Yaşayabilirsin Thomas. Peşlerini bırakırım."

"Siktir git orospu çocuğu." diye tısladım dişlerimin arasından. Gözlerime baktı bir süre. Ardından geri çekilip üstünü düzeltti.

"Cumartesiye kadar iki günün var. Akşama kadar düşünme süresi veriyorum sana." Geri çekildi. "Sonra bu akşam saat dokuzda vereceğin karara göre yargılanacaksın. Ölüp ölmemek senin elinde."

"Cevabım her zaman hayır olacak." Gözlerime baktı.

"Dylan'ın bu acıyla yaşamasını istiyor musun cidden?" Öfkeyle gözlerine bakmaya devam ettim. İsmi kalbimde çok büyük bir acı bırakmaya yetmişti.

"Dylan onca masum insana ihanet etmemdense ölmemi yeğelerdi." dedim gözlerine bakmaya devam ederken. Alayla güldü.

"O zaman senin için mahkeme toplamamıza gerek yok. Cevabın kesinmiş." Açık kapıdan birisine baktı. "Kağıdı getir!" diye bağırdığında onları izlemeye başladım.

"Thomas. Vatana ihanetten, genç bir Gem erkeğini baştan çıkarmaktan ve bize ait asil Gem soyunu kirletmeye çalışmaktan suçlusun." Kağıda bir şeyler karaladı. "Cezan ölüm cezası olarak belirlendi. Cumartesi günü Darağacı Dansı yaptırtılacaksın. Hüküm verilmiştir." Başıyla beni işaret etti. "Götürün hücresine."

Hiçbir tepki vermeden bileklerimi çözmelerine ve beni ayağa kaldırmalarına izin verdim. Tekrar ellerim kelepçelendi ve hücreme yürümeye başladık.

Karanlık hücreye beni soktular ve kapıyı kapattıklarında boşluğun içinde yapayalnız kaldım. Odanın köşesine ilerleyip oturdum yavaşça. Dizlerimi kendime çekip başımı yasladım. Arkamda destek varken güvende hissediyordum.

Gözlerimden birkaç damla süzüldüğünde sıkıca yumdum. Korkmuyordum. Korkmayacaktım.

"Korkmuyorum." diye fısıldadım kendi kendime. "Hayır korkmuyorum." Dylan'ın bana sarıldığı anları tekrar hissetmeye çalıştım zihnimde.

Sarılışı hep güven verirdi.

Birkaç damla daha süzüldü gözlerimden.

Bir daha asla o hissiyatı yaşayamayacaktım.
















Bir bölüm sonra final.

İkincisi gelecek.

Darağacı Dansı [bxb] •dylmas [Tamamlandı]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin