Platonik kitabımın tanıtım bölümüyle karşınızdayım. Umarım beklentilerinizi boşa çıkarmam ve - platonik sevenler için - hislerinize tercüman olurum. Şimdilik söylemek istediklerim bu kadar.
İyi okumalar.
"Bir insan bir kalbe nasıl sığdırabilir onu sevmeyen ve istemeyen birini ?
Sığdırabiliyor işte . Her ne kadar istenmediğini ve sevilmediğini bilse de sığdırabiliyor . Yaşamak istemiyor insan inan bana . Onunla göz göze geldiğimizde gözlerini devirmesini görmek istemiyorum . Onun yüzü , dağılmış saçları kalın ve kırmızı dudakları güzel gözleri o kadar güzel bir görüntüyken neden ona hayran dolu bakışlarımı reddediyor ? Anlamıyorum
, anlayamıyorum . Kalbimi sonbaharda sararan bir yaprak misali çürütüyor. Kimseye de anlatamıyorum. Bir tek yapabildiğim şey yazmak . İçimi döküp yok oluyorum bu satırlarda . Satırların arasına sıkışıyorum ve çıkamıyorum bu anlaşmazlıktan. Boğazıma kelimeler düğümlenirken tükeniyor içimdeki kelebekler. Hikayelerde hep seven kız sevdiği çocuğa sonradan sahip oluyor ya... İşte o benim için imkansız. Kendi kendime mırıldanıyorum ' Hiç umut yok mu ? ' diye. Sonra kalbimin ıssız yerlerinden bir ses yankılanıyor bana doğru. ' Hiç umut yok. '. Göz göze geliyoruz onunla gözlerinin derinlerine inip boğuluyorum. Yuvarlak bir kar küresi gibiyim onun için. Sadece beni baş aşağı döndürürse hareket ediyorum. Gülüşüne gözüm dalıyor sonra. ' Güldüğünde oluşan tınıdan bir albüm yapamaz mıyız ki ? ' diye soruyorum kendi kendime. Cevap alamıyorum.
Ah gülüşü öyle güzel ki ! "Annemin birden kapıyı açmasıyla birlikte defterimi kapattım.
" Masaya bekliyorum. "
" Bir kere olsun kapıyı çalmanı bekliyorum . " dedim dışarı verdiğim nefesimle birlikte.Sonra annemin hüzün dolu bakışlarını görmemle birlikte " Lütfen." dedim ve gülümsedim. Kimseyi kıramıyordum böyle işte.
" Peki ,yaparım bundan sonra. Ama önce yemeğini yemen gerek. "
Annem güven verici bir şekilde gülümseyerek kapıyı kapattı .Defterimi yatağın altına koyarken düşündüm. Ona olan düşüncelerimi hiçbir zaman yatağın altına koymamıştım ben.
Annemin bir kez daha " Duru ! " diye bağırmasıyla doğrulup mutfağa doğru yürüdüm.
Masanın sol köşesinde oturan küçük erkek kardeşim olan Onur'un yanına oturdum. Kıtlıktan çıkmış gibi önündeki çorbayı sömürüyordu. Yanında ikizim olan Beste ne kadar kolunu cimciklese de aynı iğrençliği tekrarlıyordu.
" Yavaş ye ! " diye ikazda bulundum. Bana bakıp " Sana ne ?! " dedikten sonra babamdan uyarı almıştı. Oh olsun !
" Nasıl geçti kızım okulunuz ? " dedi annem.
" İyiydi. " dedi Beste bana söz hakkı vermeden. İyiydi tabi. Onu her gün görüp fakat içim gide gide sarılamamak nasıl bir duyguysa bu duygunun adı iyiydi.
" Ne yaptınız ? "
" Hiç. Her zamanki şeyler işte. " dedim aynı zamanda elimdeki çatalı bezelye tanesine batırmaya çalışırken .
" Bir mutsuz gibisin bugün Duru. Bir şey mi oldu ? "
" Hayır. "
" Peki eğer bir şey olup anlatmak istersen anlatabilirsin. "
" Hı hı. "
" Baba ! " dedim birden aklıma gelen düşünceyle birlikte.
" Ne var ? "
" Ben biraz hasta gibiyim midem bulanıyor da odama çıkabilir miyim ? Lütfen. " dedim.
Babam bir bana bir de önümde duran tabağa baktı . Bezelye taneleri tabakta süzülürken bir tanesini çatalımla tabağın diğer ucuna sürükledim .
Kafasını kaldırıp beni uzunca bir süzdükten sonra çenesiyle git işareti yaptı .
" Teşekkür ederim. "
Hiç cevap bile vermeye tenezzül etmemişti bana. Nefret ede ede her gün yüzüne bakıyordum. Eve para getirmekle babalık yapabileceğini zanneden bir insandı. Oysa öyle olmuyordu işte. Evin geçimini sağlayan her insan baba olmuyordu. Sıradan bir insan da gelip eve para getirebilirdi nitekim. Bu onu baba yapmazdı. Babalık çok daha farklı bir kavramdı. Baba olmak kızının ilk aşkı olmaktı bir nevi. Babalar bazılarının ilk aşkı olurdu bazılarınınsa ilk nefreti ve ben 2. kategoriye giriyordum.
Düşüncelerimden sıyrılırken telefonumu elime alarak ekranı kaydırdım ve Whatsapp'a girdim.
" Umutsuz vaka - çevrimiçi - " yazısını görünce bir an içim sızladı.
" Keşke ... " dedim. " Keşke yazdığın kişi ben olabilseydim. Keşke telefonunun rehberinde ben de yer kaplayabilseydim. " Profil resmine girip iç çektim. Sırf o güldüğü için gülmüştüm resmine . Hem de uzun bir süre ...
Onu seviyordum , karşılık beklemeden seviyordum.
İçimdeki ses Hadi ama o Utku Güney onu kim sevmiyor ki ? dedi. İçimdeki sesi kızgınlıkla sustururken düşündüm.
Evet o Utku Güney'di. Okulun yakışıklılarından. Tüm okulun sevgilisi ama onun haberi olmadan. Hiçbir zaman bir kızla konuştuğunu görmediğim bildiğiniz hikayelerdeki o gizemli çocuktu. Ve bense hislerini kendine söylemekten bile kaçınan , ona açılmak için mezuniyeti bekleyen korkak , kırılgan ve küçük bir kızdım. Kısaca hani filmlerde esas kızın sevgilisi olur ve yanındaki arkadaşı da sürekli ona destek olur ya ... Heh ben oydum işte ! Bir yer kaplıyordum ama bunun hiçbir önemi yoktu.
Odama çıktığım gibi kendimi yatağıma bırakıp müzik açmıştım. Düşüncelerimle boğuşurken müziğin sonuna geldiğimi bile hissetmemiştim. Yeni bir şarkı açarken defterimi yatağın altından çıkarıp kalemimi elime alarak son satıra yazdım.
Ve insanoğlu hislere bakıp aşık olsaydı eğer , yağmur bile söylerdi o ıslak gecelerde gözyaşlarımın boşa aktığını.
Özetle diyorum ki ' Uğruna döktüğüm göz yaşları için yağmurdan özür dilerim. ' "Kısa bir bölüm olduğunun farkındayım çünkü tanıtım bölümü :) Eğer beğendiyseniz oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin bunlar çok önemli.
Bir dahaki bölümde görüşmek üzere...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SARMAŞIK
Romance"Aşk sarmaşık demektir. " der İskender Pala ve sonra devam ettirir cümlesini "Bahçeye düşen sarmaşık tohumu nasıl bahçeyi sarıp sarmalar hatta dışarı taşarsa gönüle düşen aşk tohumu da bütün bedeni sarıp sarmalar... Sarmaşığın özelliği sarıldığı a...