Keyifli okumalar...
(Multideki şarkı tüm yıkık platoniklere gelsin. )Ya artık acımıyordu ya da ben acıyı hissetmiyordum. Bulut'un cümleleri, bunları söylerken yüzündeki kırılgan ifade eskiden ettiği kadar bir anlam ifade etmiyordu bana. Artık bazı olaylar yüzünden kendimi suçlamak istemiyordum. Utku'yu seviyorum diye suçlu mu oluyordum? Şayet Bulut da her şeyi Utku gibi açıklasaydı belki bir mantık süzgecimden geçirir ve kime inanacağımı seçebilirdim ama kartlarını kapalı oynayan birine nasıl güvenebilirdim? Benden bunu neden bekliyordu? Beni uçurumdan kurtaracak elin kendisi olduğunu söylerken elimi bırakmayacağını nerden bilebilirdim?
Kafam birkaç gündür çok karışıktı. Okulun bahçesini gören pencereyi sık sık kontrol ediyordum. O günden sonra Bulut okula gelmiyordu. Her zaman oturduğu bankın boş olduğunu gördükçe bir yandan kalbim acıyor bir yandan ise acımaması gerektiğini kendime hatırlatıyordum. İçimde oluşan boşluğu bir türlü dolduramıyordum. Utku'nun bana karşı olan tebessümleri bile doldurmuyordu bu boşluğu. Fakat artık elimde olmayan olaylar için kendimi üzmekten bıkmıştım. Bulut bana kendini açıklamamıştı. Ona bu fırsatı verdim ama bana "Haklısın. " demekle yetindi.
Yine de...
Yine de tüm bu kargaşanın içinde onun merhametine ihtiyacım vardı. Bir dost, bir sırdaş hiçbiri olmasa, sadece sıradan bir insan olsa bile ona ihtiyacım vardı. İçimdeki boşluğu ancak böyle doldurabileceğimi fark ettim.
Beste'ye dönüp "Bulut'la hiç konuştunuz mu? " diye sordum kısık bir sesle. Sınıftaki herkes test kitaplarına gömülmüş bir biçimde soru çözüyordu. Ortamda çıkacak en küçük bir ses gözleri üzerime dikerdi.
Beste kulağındaki kulaklıkları çıkartıp elindeki kalemi kitabın üstüne bıraktı.
"Hayır. Aranızda ne geçti bilmiyorum ama hayır Duru. Birkaç gündür hiç konuşmadım." dedi suçlayıcı bir tonda.
Ben kendimi ne kadar suçlamak istemesem de sanki herkes beni suçluyormuş gibi bir tavır takınıyordu. Tek bir kişi hariç: Utku.
O ise normalde olduğunun aksine bana daha yakın davranıyor ve daha mutlu gibi gözüküyordu. Etrafımda gelişen olayların tam ortasında kalmıştım ama kendimi o kadar dışta hissediyordum ki hiçbir şeye anlam veremiyordum. Utku mu haklıydı Bulut mu? Utku'nun bana karşı olan tavırları neden bu denli değişmişti ve Bulut neden artık okula gelmiyordu hiçbir şeyi mantığıma oturtamıyordum.
"Beste. " dedim kısık bir sesle, kolunu işaret parmağımla dürterken.
"Ne var Duru?! " dedi sabrını taşırdığımı belli eden bir tavırla.
"Sanırım Bulut'la aramızda geçen konuşmayı bilmene ihtiyacım var. "
•••
En son ne zaman kalbi bu kadar kırılmıştı hatırlamıyordu. Annesini onu bırakıp gittiğinde mi yoksa hem öz kardeşinden hem de sevdiği kadından ayrı darbeleri yediğinde mi?
İkisine de o kadar kırgındı ki ne yapacağını bilmiyordu. Kendi kardeşi sırf onun canını acıtmak uğruna sevdiği kadına sahte ilgiler gösteriyor sevdiği kadınsa bunlara inanıyordu. İşin kötü tarafı Utku bu melek yüzünü Duru'ya göstermeyi bıraktığında Duru çok üzülecekti Bulut ise daha çok. Mutlu olsa, gerçekten mutlu olabileceği birini sevse içi biraz olsa rahatlayacaktı ama bu göz göre göre kendini ateşe teslim etmekten farksızdı. Başını ellerinin arasına alıp gözlerini sımsıkı kapattı.
'Nasıl bir kuyunun içine düştüm ben?' diye söylendi sessizce. Öyle bir kuyuya düşmüştü ki artık çıkması olanaksızdı.
'Aptal, aptalsın sen!' diyerek yükseltti sesini. Artık sıkıca kapattığı gözlerinin arasından ne zamandır karşılaşmadığı bir sıvı dökülüyordu ufak ufak. Annesinin ölümünden beri bu tuzlu sıvıyla karşılaşmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SARMAŞIK
Romance"Aşk sarmaşık demektir. " der İskender Pala ve sonra devam ettirir cümlesini "Bahçeye düşen sarmaşık tohumu nasıl bahçeyi sarıp sarmalar hatta dışarı taşarsa gönüle düşen aşk tohumu da bütün bedeni sarıp sarmalar... Sarmaşığın özelliği sarıldığı a...