Keyifli okumalar...
(Multi Bulut ve bir takım fon müziği ;) )Kendimi güvende hissetmeli miydim? Kısa bir zaman dilimi öncesine kadar bir yabancıdan ibaret olan adamın şimdi kollarındaydım. Güven... Sizi en çaresiz anınızda yakalayıp kendine mahkum bırakan duygu. Tıpkı uçurumdan atladıktan sonra birinin elini tutup kurtarılmayı beklemek gibi.
Ve şimdi ben karanlık ruhumla bir uçurumun kenarındayım. Arkamda bir sürü silüet, elimde umut kırıntıları... Bir adım atsam düşeceğim. Bir adım atsam geride ben diye bir şey kalmayacak. Bir adım... Yalnızca bir adım yeterli yok olmaya. O adımı atmama engel olan tek şey ise yine o gözler oluyor. O gözler hem ilaç hem de zehir olabiliyor yaraya.
O gözleri gördüğümde bir adım geri çekildim. O... O gitmemişti. Ve Bulut'la bana garip bir şekilde bakıyordu. Tıpkı dört senedir benim ona baktığım gibi ama daha hissiz. İşte Bulut'a sarıldığım an -ya da onun bana sarıldığı an mı demeliyim- sevgiden yoksun olan o gözlerde buldum kendimi. Sanki ne gördüğüne anlam veremiyormuş gibi.
Bulut'u kendimden uzaklaştırmamla gözlerimin odaklandığı yere doğru döndü. Daha bir dakika öncesine kadar samimiyetle kaplı gözlerinden şimdi ateş fışkırıyor gibiydi. Utku'nun bedeni yavaş yavaş kaybolurken kaşlarımı çatıp ona soru sorar gibi baktım.
"Onu tanıyor musun? " diye sordum tek kaşımı kaldırarak.
Uzun bir süre sessiz kalıp denizin akışını izlemeye başladı.
"Onu tanıyor musun dedim. " dedim sert bir tonla. Gözleri meydan okur gibi bana bakarken bakışlarımdan bir an olsun taviz vermedim. Aynı kararlılık ve keskinlikle ona bakmayı sürdürdüm. Ta ki cevap verene kadar.
"Tanıyorum. " dedi ellerini siyah deri ceketinin ceplerine sokarak.
"Gerçekten mi? N-nasıl yani? " şimdi az önceki sert halimden eser kalmamıştı. Kediye dönüşen bir aslan gibiydim.
"Tanıyorum. Bu kadarını bil yeter. " dedi ve ayağa kalktı. Ayağa kalkıp kolundan tuttum. Bakışları sertçe kolundan tuttuğum elime doğru kayarken elimi gevşetip "Neden bana söylemedin? " diye sordum.
"Söylemem için bir neden var mı? " diye sordu tek kaşını kaldırarak. Düşünmeden "Evet. " diye cevap verdim. Ceketinin yakasını düzeltirken kaşlarını çatıp bana baktı.
"Ne gibi? "
Utku'yu sevdiğimi ona söylemeyecektim. Bunu Beste harici kimsenin bilmemesi gerekirdi. Hele de Utku'yu tanıyorsa hiç hiç bilmemesi gerekirdi. Ya onun arkadaşıysa? Ya tanıdığıysa ve gidip Utku'ya söylerse? Koşullu cümleler kafamda çoğalırken bakışlarımı yere doğru indirip "Yok. " dedim.
"O zaman her şey yolunda demektir. " dedi ve yürümeye başladı. Ne demek istediğini anlamamıştım. Hızlıca yürüyüp önüne geçtim ve "N-ne demek istiyorsun? Bu ne demek şimdi? " diye sordum. İlgisi olmayan birine göre fazla soru soruyor olabilirdim ama artık bir şeyler öğrenmem lazımdı. İyi ya da kötü beni üzecek dahi olsa bir şeyler bilmeliydim. Ne biliyordum? Burcunun akrep, en sevdiği rengin gri, tuttuğu takımın Galatasaray olması dışında ne biliyordum? Hiçbir şey. Ona dair bildiğim hiçbir şey yoktu.
Sıkılmışçasına derin bir nefes alıp verdi ve tek elini ceketinin cebine sokarken bir diğer eliyle kolumu okşayıp "Ondan uzak dursan senin için iyi olur küçük hanım. " dedi ve ardında dahi bakmadan gitti. Bu ne demekti şimdi? Neden her güvendiğim insan bu cümleyi söyleyip beni uçuruma itiyorlardı? Neden herkes beni nedenlerle başbaşa bırakıyordu? Ve en önemlisi Bulut'un Utku'yla ne alakası olabilirdi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SARMAŞIK
Romance"Aşk sarmaşık demektir. " der İskender Pala ve sonra devam ettirir cümlesini "Bahçeye düşen sarmaşık tohumu nasıl bahçeyi sarıp sarmalar hatta dışarı taşarsa gönüle düşen aşk tohumu da bütün bedeni sarıp sarmalar... Sarmaşığın özelliği sarıldığı a...