İyi okumalar.
Beynim bilinmezliklerle doluyken kalbim çıkamıyor işin içinden. Binlerce soru kafamda dolaşıyor ve kalbim sadece bir kişiyi istiyor. Onunla ilgili olan sorum sadece tek bir kelime ; Neden ? Neden beni sevmiyor ?
" 1 hafta sonra sınavlarınız var. Konuşun siz konuşun ... Bakalım ne yapacaksınız sınavda ? "
Hocanın ince ama sert sesi sınıfta yankılanırken tüm sınıf sessizliğe büründü. Sessizlik bazen çok şey anlatabiliyordu. Mesela bizim şuan hocanın söylediklerine karşı içimizden geçirdiğimiz " Ya he he ! " tarzı cümleler gibi ...
" Şimdi böyle umursamıyorsunuz ama görücem ben sizi sınavda. Zaten YGS de yaklaşıyor. Umarım beni yanıltıp iyi bir üniversiteye girersiniz. " dedi hoca imalı bir şekilde.
" Amin hocam. " dedi arka sırada oturan ve sürekli dersi kaynatan arkadaşımız.
" Sus ! Bir de benimle dalga geçiyor aklınca. Bir şey demiyorum size. Ne haliniz varsa görün. " dedi ve sinirli bir şekilde öğretmen sandalyesine oturdu tarih hocası. Bazı öğrenciler konuşmaya başlarken bazıları ise hocanın söylediklerinden ibret alıp ders çalışmaya başladı. Tabi bir de benim gibi hiçbir şey yapmayıp etrafını izleyenler vardı.
" N'apıyorsun ? " dedim Beste'ye dönerek.
" Edebiyat testi çözeceğim. Al bir tane de dil anlatım testi var çantamda. " diyerek çantasına yönelecekken durdurup " Canım çözmek istemiyor. " dedim.
Beste bana bakıp iç çektikten sonra " İyi... " dedi sanırım denilecek başka bir şey yoktu.
Gözüm saate ilişti. O kadar yavaştı ki ders geçmek bilmiyordu. Şu derste eğlenceli bir olay olsa anında zil çalardı oysa ki ...
' Son 8 dakika. ' diye saymaya başladım içimden.
' 7 '
' Hadi Duru sabret... '
' 6 '
" N'apıyorsun Duru ? " dedi Beste alaylı ve bıkmış yüz ifadesiyle birlikte.
" Kaç dakika kaldığına bakıyorum. "
" O bakmak değil canım. O bildiğin şafak saymak. İlle Utku'yu görüceksin ya tenefüste , beklersin tabi ... "
" Off , bağır Beste bağır ! Bağır duysun tüm sınıf. "
Zilin melodisi kulaklarımda yankılanıyorken kocaman bir gülümseme ile birlikte ayağa kalktım.
" Şimdi izninle ben ... "
Sonra sesimi alçaltıp Beste'ye doğru eğildim.
" Utku'yu görmeye gidiyorum. " dedim ve onun bir şey demesine fırsat bile vermeden hızlı adımlarla kantine indim. Eğer hasta olmadıysa bu saatte kesinlikle kantine inmiş olurdu. Tek değişen şey yanındaki kişilerdi. Her zaman yanında başka bir kişiyi bulundururdu. Bence arkadaşları da onun bu dengesiz tavırlarına katlanamıyordu.
Ve her zamanki haliyle - ama bu sefer biraz soluk gözüküyordu - ve üstüne geçirdiği duygularım kadar siyah bir hırkayla kantine indi. Ben ise onu gözetliyor gibi durmamak için bir masaya oturdum.
O kadar hızlı hareket ediyordu ki sanki az sonra okuldan kaçacak gibiydi. Ama benim söylediğim gibi olmayıp yukarı - büyük ihtimalle bahçeye - çıktı. Ben de o çıktıktan 1-2 dakika sonra yabancı filmlerdeki dedektiflik sahneleri gibi arkasından yavaş yavaş gittim. O kadar umursamaz gözüküyordu ki az sonra şuracıkta bayılsam " Aman bana ne ! " diyip gidecek gibiydi. Neden böyleydi ?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SARMAŞIK
Romance"Aşk sarmaşık demektir. " der İskender Pala ve sonra devam ettirir cümlesini "Bahçeye düşen sarmaşık tohumu nasıl bahçeyi sarıp sarmalar hatta dışarı taşarsa gönüle düşen aşk tohumu da bütün bedeni sarıp sarmalar... Sarmaşığın özelliği sarıldığı a...