Keyifli okumalar...
"Bilseydi, o büyük dalgalı okyanusun içinde küçük bir kız çocuğunun hapsolduğunu bilseydi, her bir dalganın kıyıya çarptığında kızın büyük bir şiddetle sarsıldığını fakat yine de kıyıya varmak istemediğini bilseydi belki de her şey daha farklı olurdu. Belki de izin verirdi kızın yelkenli gemisinin okyanusuna açılmasına. Belki de suları dizginleşir ve taşırdı küçük kızın kocaman kalbini. Fakat olmazdı. Kız da bilmiyordu okyanusun hırçın ve derin olacağını ve o büyük umutlar gemisinin yavaş yavaş dibe batacağını. Bilseydi, sevmezdi. "
Siyah kapaklı üstüne okyanus resmini çizdiğim defterimi kapatarak üstünde elimi gezdirdim. Bir sayfa ne kadar duygu taşıyabilirse o kadar taşıyordu bu defter de. Kafamı kaldırıp dil ve anlatım dersinin bitmek bilmeyen saatine baktım. Hocamız kompozisyon yazmamızı isterken ben içimi dökmüştüm sayfaya.
"Bitti mi çocuklar? " dedi hoca sınıfta göz gezdirerek.
"Hocam bir dakika! " diye nidaların yükselmesi ile birlikte hoca anlamış bir şekilde başını sallayarak masasına oturdu ve kalın kapaklı kitabını eline alarak okumaya başladı. Yavaşça Beste'nin yazdığı kompozisyona kaydırdım bakışlarımı. Birkaç cümlesinden anladığım kadarıyla baba-kız ilişkisini yazıyordu kağıda. Hepimizin derin yaraları vardı işte bir kalemle kapanmayan.
"Tamam artık hadi. " dedi hoca elindeki kitabı masaya bırakarak. Ardından masadan destek alarak kalktı ve sıraların arasında dolanmaya başladı.
"Kim okumak ister? "
Sınıfta sessizlik hüküm sürerken bir kişi dahi izin istememişti yazdığını okumak için. Kompozisyon yazmaktansa test çözüyordu herkes. Onlar da biliyordu bu okulun 12. sınıflara karşı ayrı bir tolerans gösterdiğini. Yoksa kimse bu kadar rahat olamazdı.
"Kimse okumak istemiyor mu? " dedi kaşları yukarı kalkarken.
"O halde ben de listeden seçerim. " dedi ve masasına oturarak sınıf listesini eline aldı. Parmağını listede dolaştırıp herkesin yüzüne tek tek baktıktan sonra adımı söyledi.
"Duru. "
"Efendim hocam? " dedim hocaya bakarak.
"Okumak ister misin? " dedi yumuşak sesiyle.
"Ben okumak istemiyorum hocam. " dedim sakin bir şekilde. Beste ile bakışlarımız buluştuktan sonra bir kahraman edasıyla "Hocam ben okurum onun yerine. " dedi Beste. Hoca "İyi, oku bakalım. " dedikten sonra Beste kendi kompozisyonunu okuyadururken ben de bakışlarımı okulun bahçesini gösteren cama doğru çevirdim. Bahçenin her bir tarafını gözlerimle tararken onu görmemle kalbimin ritmimin değişmesi bir oldu. Ordaydı, bir bankta üzerinde montla oturuyordu. Kapüşonunu başına geçirmiş ellerini montun cebine sokmuştu. Kim bilir neler düşünüyordu. Kafasını kaldırıp benim bulunduğum cama baktığı anda kafamı Beste'ye doğru çevirdim.
"Teşekkür ederiz Beste. Ders çalışmak koşuluyla serbestsiniz. " dedi hoca ve masasına oturarak kitabını kaldığı yerden okumaya devam etti. Bakışlarımı Beste'ye çevirip omzuna kafamı koydum.
"Of Duru koala gibisin! Her yerde uyuyorsun yemin ederim. " dedi Beste bana gülerek bakarken.
"Beste hiç halim yok ya cidden bak. Çok kötü başım ağrıyor. " dedim ve başımı omzundan çekip sıraya koydum.
"Aa seninki orda! Hadi neşelen. " dedi Beste, Utku'ya bakarak.
"Bakma öyle! " dedim bedenini sarsarak.
"Of tamam! " dedi ve elini alnıma götürerek ateşime baktı.
"Ateşin de yok aslında ama... Ağrı kesici bulayım mı birinden? "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SARMAŞIK
Romance"Aşk sarmaşık demektir. " der İskender Pala ve sonra devam ettirir cümlesini "Bahçeye düşen sarmaşık tohumu nasıl bahçeyi sarıp sarmalar hatta dışarı taşarsa gönüle düşen aşk tohumu da bütün bedeni sarıp sarmalar... Sarmaşığın özelliği sarıldığı a...