Keyifli okumalar...
(Multi temsili Bulut ve tabi ki bölüm şarkısı)Acı...
İliklerime kadar acı.
Onu ilk gördüğüm pazartesi sabahı ne hissettiysem her gördüğümde de aynı duyguyla bedenim sarsılıyor. Sanki o benim bedenimde pompalanan bir kan ve her daim vücudumda yer edinircesine küçük çırpınışlarla sevdayı dile getiriyor.
Gözlerine bakamıyorum, ağzımı dahi açamıyorum. Sadece o meşhur mezuniyet gecesini bekliyorum ona açılmak için. Dört yıldır içimde bir istiridyenin bembeyaz incisini sakladığı gibi sakladığım duygularımın anahtarını onun ellerine teslim edeceğim günü bekliyorum.
Seviyorum, tırnak uçlarına kadar seviyorum. Tüm kusurlarıyla, O'nu o yapan şeylerle seviyorum. O hissiz bakışlarıyla, dengesiz ruh haliyle, yeri geldiğinde ise çocuklaşan yüz hatlarıyla seviyorum.
Fakat ne acı...
O bilmiyor.
Gözlerine bakıyorum sonra geri çekiyorum. "Hadi ama Duru, bu kadar zor olmamalı. " diyorum kendi kendime. Bir çift göze bakmak bu kadar zor olmamalı. Fakat sonradan aklıma geliyor. Ben o gözlere bakmadan önce zaten esir olmuştum.
"Lütfen Utku artık beni farket... " diye yalvarıyor içimden bir ses. Sonra içimdeki sesi kendi yalnızlığıyla boğup susturuyorum. Belki de böylesi daha güzeldir diyorum. Belki de bilmemelidir. Bazen gizli kalan şeyler daha değerlidir. Ya da belki de hayırlısı budur. Belki Beste haklıdır ve o bana iyi gelmeyecektir.
Belki ile başlayan cümleler kafamda çoğalıyor. Ve her düşüncemin sonu O'na çıkıyor. Yani sonsuz bir karanlığa.
Başımı, yasladığım sıradan geri çektim. Gözyaşlarımı kimse görmesin diye uyur taklidi yapar sessiz sessiz süzülmelerine izin verirdim bazen. Kimse görmez, kimse duymaz, kimse bilmezdi. Beste dahil.
Neden ağladığımı ben de bilmiyordum oysa. Bazen düşündükçe işin içinden çıkamıyordum. Düşündükçe bir labirentin çıkışı olmayan dönemecine giriyor ve orada kayboluyordum. Daha sonra bunlar birikiyor birikiyor birikiyor ve o meşhur 'patlama' anına sebebiyet veriyordu. Lise son sınıf olduğum halde her gün okula gelmeye özen gösteriyordum. Ne diye? Onu görebilmek için. Boşuna mı? Evet.
Senenin başını hatırlıyorum da nasıl da her şeyi planlamıştım onu görmek için. Oturduğum yer okulun bahçesine bakıyor diye koşarak cam kenarını kapmaktan tut sınıfında onu tanıyan insanlara kadar. Her şeyi...
Oysa şimdi okulun kapısından içeri girdiğini gördüğümde kalbim acıyor. "Bak! " diyorum kendi kendime "Bak, umutsuzluğun da geldi. Babanda bulamadığın sevgiyi bir başkasında aradın, ama belki de yanlış kişide... " diyorum ve gözyaşlarımı durduramıyorum.
Gözyaşlarımı hızlıca sildikten sonra kalın montumu üstüme alarak Beste'ye bir açıklama dahi yapmadan dışarı çıkıyorum. Her zaman yaptığım şeyler işte. Kafamdaki düşünceleri toparlamak için temiz hava...
Dışarı adımımı atmamla bankta oturmuş düşünceli bir Utku'yla karşı karşıya kalıyorum. Beynim her ne kadar "Hayır! " çığlıklarıyla bedenimi ele geçirmeye çalışsa da kalbim "O'na git. " diye yalvarıyor.
"Günaydın! "
Başka sınıftan tanıdığım bir gülümseyerek selam vermesiyle düşüncelerimden sıyrılırcasına yapmacık bir şekilde gülümseyip "Günaydın. " diye karşılık verdim. Utku'nun banktaki bedenine göz gezdirdikten sonra hızlı adımlarla okula geri dönüp kantine indim. Daha teneffüs zili çalmadığından kantin de dahil okulun her yerinde sessizlik hakimdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SARMAŞIK
Storie d'amore"Aşk sarmaşık demektir. " der İskender Pala ve sonra devam ettirir cümlesini "Bahçeye düşen sarmaşık tohumu nasıl bahçeyi sarıp sarmalar hatta dışarı taşarsa gönüle düşen aşk tohumu da bütün bedeni sarıp sarmalar... Sarmaşığın özelliği sarıldığı a...