Keyifli okumalar...
Her bir köşesine odunla vurmuşum gibi ağrıyan başımı kaldırıp saate baktım. Okul için kurduğum alarmdan birkaç dakika önce uyanmıştım. Bu iyi bir şey miydi yoksa kötü mü? Bilmiyordum. Telefonun gereksiz parlaklığına gözlerimi ve aynı zamanda parlaklığını kısıp yastığa başımı koydum. Birkaç saat önce neler olmuştu öyle? Utku'yla konuşmalarımız ve onun kendini tanımam için asla izin vermeyeceğini belirten paslanmış cümleleri... Ne çok şey olmuştu. Oysa benim tek yaptığım şey uyumaktı. Telefonumu açıp belki cevap verir umuduyla "Günaydın. " yazdım. Ondan gelecek en ufak bir mesaja dahi muhtaçtım.
Utku ile konuştuktan sonra uyuduğumda gördüğüm kabusun tekrarını görmemiştim. Belki de her şey onunla konuşunca daha güzel ilerliyordu. Ya da onun kendisi tam bir kabus olduğu için bilinçaltım kabus üretmeye gerek duymuyordu. Kim bilir?
Sonra Bulut, Utku'yu tanıdığını söylemişti. Eskiden arkadaşlarmış. Bulut ile Utku arkadaş olabilirdi? İkisi de birbirinden o kadar zıt karakterde kişiliklerdi ki...
Belki de tüm dedikleri doğruydu. Utku'nun her Bulut'u gördüğünde ona ters ters bakmasının sebebi belki de bu kötü olaydı.İşler iyice kör düğüm halini alırken alarmın sesiyle düşüncelerimden sıyrılarak alarmı kapattım. Bir yandan ayağa kalkmaya özen göstererek diğer yandan ise Beste'yi ayağa kaldırmaya çalışırcasına yatakta doğruldum ve Beste'ye kalkması için bağırdım. Gerçi bağırmasam da muhtemelen yanındaki telefonunun sesine kalkacaktı. Bu yüzden çok da önemsemeyerekten ayağa kalkıp banyoya gittim ve ihtiyaçlarımı giderdim. Çantama teker teker tüm ihtiyacım olan test kitaplarını yerleştirirken yanımda duran telefonu açıp uygulamadan bir şey yazmış mı diye kontrol ettim ama ses seda yoktu ki adım gibi eminim olmayacaktı da. Bu kadardı işte yazdığı ve yazacakları. Onu tanımama fırsat vermeyeceğini açık açık dillendirmişti.
Ayağa kalkıp Beste'yi omzundan dürttüm. Bana sert sert bakarken "Hadi kalk okula gitmiyor musun? " diyerek onu ayağa kaldırdım. Bedeni o kadar cansızdı ki sanki iskelet sisteminden ayrılmış bir şekilde anında yere yığılacak gibiydi.
"Hadi ama Beste amma naz yaptın. " dedim kolundan tutup kendime doğru çekerek. Fakat kendime doğru çektiğim anda bedeninin ısısını en yoğun biçimde hissettim.
"Beste? "
"Ne var? " dedi solgunca.
"Hasta mısın? "
"Kafadan evet bedenen... Evet. "
"Bayılacak gibisin hala salak saçma şakalar yapıyorsun. "
"Rahat bırak beni. " dediği gibi yüzünü yastığa doğru dönüp açılmamak için direnen gözlerini kapattı.
"Beste kalk hastaneye gidelim. " diyerek kolundan tutup kendime doğru çektim.
"İstemiyorum. " dedi boğuk bir sesle.
"Hadi! Babamı uyandırırım ben. ""Hıh! " dedi küçümsercesine. "Babam mı? Öleceğimi bilse yaşaman hata diye kızar o bana. "
"Saçmalama Beste kızıyız biz onun. O kadar olamaz. Kimse olamaz. " dedim ikna etmeye çalışarak.
"Bir şans veriyorum. " dedi yüzü yastıkla kesişir ve işaret parmağı havada bir pozisyonda. "Bir şans... Evet derse... Demez ama giderim. " dedi. Sesindeki umut kırıntıları ancak benim farkedebileceğim kadar küçüktü. Herkesin şans verdiği birileri vardı. Kimi sevdiği adama verirdi o son şansı, kimi arkadaşına kimi ise babasına. Her daim yanında olması gerekirken sürekli o minik elleri bırakmak için bahane üretmiş olan babasına karşıydı bu umut kırıntıları ve yine kurşun geçirmez tuğlalarla örülmüş duvarları. Belki de Beste'nin hiçkimseyi sevememesinin nedeni de buydu. Güvensizlik... Hayatında güvendiği tek adamdan -babamdan- yediği kazıklar doyurmuştu onu. Peki ya ben? Ben mi? Ben artık hissizleşmeye alışmıştım. "Baba" sıfatı kullandığım adamın eve gelip giden bir yabancıdan farkı yoktu benim gözümde. Sözlerine dahi aldırış etmiyordum. Beste babamdan kaynaklanan güven problemi yüzünden kimseye yaklaşamazken ben babamdan bulamadığım şefkati tek bir adamda arıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SARMAŞIK
Romance"Aşk sarmaşık demektir. " der İskender Pala ve sonra devam ettirir cümlesini "Bahçeye düşen sarmaşık tohumu nasıl bahçeyi sarıp sarmalar hatta dışarı taşarsa gönüle düşen aşk tohumu da bütün bedeni sarıp sarmalar... Sarmaşığın özelliği sarıldığı a...