2》47 "Kayıp Kan"

237 23 13
                                    

"Ben...ben..." ne demeli şimdi? Yüzündeki sıcaklığı hissediyordu, pişmiş bir karidese mi benziyordu yüzü?

Başını yere indirdi ve bakışlarını kaldırmaya cesaret edemedi.

Yanlış anlaşılmış olabilir miydi ? Kafası karman çormandı. Sessizlik daha da baskı yapıyordu, baskıda hissettikçe de daha da konuşamıyordu. Sonsuz bir lanet döngüye girmiş gibiydi.

Derince nefes alarak gözünün ucuyla Yun'a baktığında titreyen bedeni karşısında şaşkına döndü. Eliyle gözlerini, yüzünü kapatıyordu.

"Iyi misin?" dedi endişeyle. Bütün düşünceleri endişe karşısında yok oldu, tek endişesi sorunun ne olduğu.

"Haha..." elini yüzünden çekerken kulaklara vaean gülümseme ve gözlerinden yaş gelecek kadar sessiz bir gülümseme ile karşı karşıyaydı.

Dondu kaldı.

Zaten karizmatik biri, gülerken seviye atlamış  gibiydi. Kalbi zonkluyordu, sadece kendini olabildiğince garip hissediyordu. Afallamıştı ve karşısındaki kişi gülerken dikkatini dahi veremiyordu. Sadece...

Ne oluyordu Allah aşkına?

"Yun" kahkahası çadırdan gelen bir ses sayesinde kesilirken yavaşça ayağa kalktı Yun. Çadırı açtığında Mei ile karşı karşıyaydı.

"Konuşabilir miyiz?"

Bir süre tereddütten sonra ardındaki Nanren'e baktı, konunun önemli olacağını düşünürken başını salladı, yine de olabildiğince çabuk dönmeye çalışacaktı.

Dışarı çıkıp iki beden ayrıldığında geride kalan Nanren sessizce duruyordu. Yavaşça şaşkınlığını üzerinden atarken çadırın girişine, Yun'un ayrıldığı yere hoşnutsuzca baktı. Dudaklarını bastırdı ve başını sertçe geri çevirerek tulumunda girdi, içerideki tek ışık kaynağını da söndürdü.

Dışarıdaki heyecanlı sohbet, neşeli kahkahalar ve eğlenceye nazaran çadırın içi depresif, canı da sıkkındı. Belki de bu kampa en başından gelmemeliydi.

Gözleri dalgın ve odaksızca bakıyordu.

Çok rahatsız hissediyordu. Hem...

Önemli bir konuşmanın ortasında değiller miydi? Bu kız da nereden çıktı? Ve onu mu hedef alıyordu!

Dahası Yun ile konuşacaktı, neden kızı tercih etti ? Kardeş değiller miydi? Yani tüm iyi kardeşlik bir kızın karşısında son mu buluyordu ?
Homurdanarak sinirle tulumuna daha da girdi. Başını iyice karanlığa gömerek bu sessiz ortamda huzursuzca durdu.

Sessizlik ilk defa canını bu denli yakıyordu. Eskiden amcasının evde olmadığı zamanlar kavga ve gürültü olmazdı, bu nedenle hep sessizlik ve huzuru arzulardı. Şimdi ise...

Çok rahatsız.

***

Ne kadar süre geçti bilmese de her saniye sabrı daha da azalıyordu. Artan huzursuzlukla sonunda tulumundan fırladı.

Gece gece bir kız ile dışarıda ne konuşacaktı ? Bugün de ikisi ayrıldı ve darmadağınık kıyafetlerle geri dönmüştü.

Itiraf etmeli durum oldukça yanlış anlaşılacak bir görüntüdeydi. Bu öğlen Mei ve Yun ayrıldıktan uzun bir süre sonra yerinde duramadı ve 'bir dolaşma' bahanesiyle sessizce takip etmişti.

Zaten gittiginde Yun'un ayılarla olan kavgasını gördü, geri dönecekleri zaman onlardan önce geri döndü. Itiraf ediyor bakmaya gitmese o bile bu 'dağınık kıyafetle gelen ikili' durumunu yanlış anlayabilirdi.

Ama bu öğleleyin, şimdi ise gece zamanları.

Şimdi düşününce Yun ilk başlarda Mei'ye dikkat vermese de ormandan dönüş sonrası daha dikkatliydi.

Yerinden fırladı. Tuhaf bir telaş içini kapladı. Nedensizce hissettiği ani kriz hissini anlamlandıramasa da şuan tek düşüncesi bir gidip görmekti.

Ne aşırı tepki verdiğini ne de düşünce ve davranışlarının git gide değiştiğini fark edemedi.

Fark etmeden, duygu seline kapılıp sürükleniyor gibi, yolun sonunda uçurum varsa ne zaman fark edecek ? Sadece şuan sürüklendiği su ılık ve dingin, hissedemeyeceği kadar.

Çadırından çıktığında çevresine bakındı. Ortada yoklardı. Elbette özel bir konuşma yapılacak olmalı.

Nanren bu kızın Yun'a niye bu denli kafaya taktığını anlayamasa da bu onu rahatsız edecek kadar göze batıcıydı. Ormana doğru ilerledi, çevresine bakınırken daha da huzursuz hissediyordu.

Esinti ağaç dallarını savurdu, yapraklar uçuşup durdu. Ay ışığında yolunu seçmeye çalışarak ilerledi.

Kimse yok.

Geri döneceği sırada bir karartı gözlerine takıldı. Ufak ve hafif hareket eden bir karartı. Boyu dizlerinin seviyesinde.

Ürkerek yavaşça geri çekildi.

Hızla geri döneceği sırada karartıdaki beyaz kılları gördü. Beyaz ? Yavaşça hareket etti, ortaya çıkan kırmızı gözleri görür gibiydi.

Gerginlik üst safhadaydı, kendinde zorla güç bularak ilerledi. Kırmızı gözler? Beyaz saçlar?

Kesinlikle tanıdıktı.

"Yun!" Ağacın dibine halsizce oturan kişiyi görünce koşarak yaklaştı.

Ne bu hal?

Ay ışığından mı yoksa karanlık diye mi anlamasa da yüzü daha solgun görünüyordu. Gözleri niye aniden kırmızıya döndü? Hiçbir fikri olmasa da endişeliydi. Ne oldu? Dahası bu halini Mei gördü mü? Normal bir insanın görmesi Yun için sıkıntı olurdu.

Çevresine bakındı.

Niyetini anlamış gibi, ufak bir ses duydu "Mei döndü" başını çevirdi, sesi niye bu denli güçsüzdü?

"Yun ne oldu?" Eğilerek yakınlaştı. Buradan bakınca şimdi daha da kırılgan bir görünüm elde etmiş gibiydi.

"Kan torbaları, kayıp. Ya unuttum ya da... bilmiyorum yoklar" eline başını gömdü. Sesi oldukça yorgun çıkıyordu. Kana karşı bağımlılık mı geliştirmişti ? Sadece şuan oldukça halsizdi.

Yanlarında birkaç izmarit ve kül. Nikotini bu durumu bastırmak adına kullanmaya çalışmış gibi görünüyordu ama ise yaramamış olmalı.

Başını yavaşça kaldırdı, gözleri daha da mı keskinleşmişti? Avını kenetler gibi bakışları kendisine odaklanınca bir an nefesi kesilerek tüm tüyleri şahlanmış gibiydi. Omurgasından yayılan bir ürperti ve üşüme ile titredi, niye öyle bakıyor? Yutkundu ve gergince seslendi Nanren.

"Yun?"

-Devam Edecek-

Eternity: Universe of the Dead (1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin