2》29 "Sohbet"

270 27 11
                                    

Otobüsten indikten sonra ilerledi, burası şehrin merkezi.

Kalabalık bir cadde.

İnsanların arasına girerek kayboldu.

[Beyaz saçlar çok dikkat çekici]

Biliyordu. Kıyafetleri ve saçları onu ele veriyor.

Aniden sallana sallana ilerlemeye başladı.

Adımları tuhafça ve tutarsız.

Duvara yaslandı ve buruşmuş titrek ellerle duraksadı.

"Iyi misiniz?"

Yardım etmeye gelen kişi onu gözüne kestiren casus olmalı.

"I-iyiyim" sesi tuhaf ve güçsüz çıktı.

"Yardımcı olayım, nefes almakta zorlanıyor gibisiniz" elinden tutup destek olurken elleri maskesine uzandı.

Yun daha da ciddileşirken maskesini almasına engel olmadı.

"A-ah ?" Şok oldu.

Beklediği genç bir adamın yüzüydü, gördüğü ise buruşmuş bir surat...

Yaşlı bir adamdı!

Belinin bükük olmasına şaşmamalı.

Adam şansına söverken çevresini taradı. Şu kurnaz adam hemen tüymüş olmalı!

"Üzgünüm acil bir işim olduğu aklıma geldi" hızla ayrıldı ve çevresine bakınarak aceleci tavırlar sergiledi.

[Ben de diyorum sesin niye tuhaf]

"Yaşlı rolü yapmak kolay değil"

[Bugün neyse ki çok genç işi giyinmedin]

Buruşmuş ellerine baktı. Birbirine sürttü ve tuhaf hissi görmezden gelerek rolünü devam ettirerek ilerledi.

O bir vampir, hiçbir gücü olmasa bile bedenindeki kanına hükmedebilir. Yani tüm kanını çekmesi ve kendini bir yaşlı gibi göstermesi sorun değildi.

Kalabalık yerden uzaklaştıktan sonra loş bir caddeye ilerledi. Nispeten ıssız alana baktı, ceketini çıkardı ve çöpe attı.

Siyah çanta göze batmasa da onu da halledecekti. Şifreyi girerek çantayı açtı, içerideki kan torbaları gözüktü.

8 paket torba. Hiç değilse 1 haftası tamamdı. Eline alarak Sistem'in deposuna yerleştirdi.

Çöp tenekesine baktı, elindeki ufak bir elektrik kıvılcımı tenekeye düştü. Alev hızla parladı ve rüzgarla körüklenerek her şeyi kül haline getirdi. Bir an esen minik buz parçaları  barındıran rüzgar hızla ateşi söndürerek ardında sadece bir yığın belirsiz parça bıraktı.

Kambur duruşunu düzelterek kanını serbest bıraktı. Görünümü normale döner dönmez duvardan atlayarak uzaklaştı.

***

"Genç efendi" hizmetçi selamladı. Başını sallayarak selam verdi.

Annesini bahçede bir çardakta gördü. Henüz bahar mevsimi değildi, üzerinde kalın bir hırka ile büyük kupada kahve içiyordu.

Adım adım yaklaştığında keyifli bir ruh haliyle sohbet ettiğini duyabiliyordu. Karşısında Nanren'i gördü.

Duraksadı.

Biraz dalgınlaştı, aklına annesinin hasta hali geldi. Onu kabul etmediği zamanlar...

"Yun!" Ani sesleniş onu irkitti. Başını çevirerek Nanren'in ona el sallayarak seslendiğini gördü. Gözleri hafifçe kızardı, titrek bir nefes alarak ilerledi.

"Anne" arkadan sarılarak başını omzuna gömdü. Bugün biraz annesini özlemişti.

"Neyse ki sağ salim geldin" kadının yumuşak elleri başını okşadı. Gözlerini rahatça ve büyük bir memnuniyetle kıstı.

O an tembel bir kedi gibi göründüğünden habersizce.

"Hmm" onayladıktan sonra başını kaldırdı. Gözünün ucuyla Nanren'e baktığında başını çevirdiğini ve gözlerini ondan kaçındırdığını gördü. Kızarmış kulaklar saçlarının arasındaydı.

"Çok utangaç ?" Hafifçe düşünerek annesinin yanına oturdu.

"Bugün neredeydin?"
Annesinin meraklı ifadesini yakaladı.

Gözleri yumuşadı ve sevecen bir sesle yanıtladı. "Arkadaşlarımla buluştum"

"Arkadaşların var mı ?" Sorudan çok, çocuğu için sevinen bir annenin cümlesi.

"Evet"
Elbette yok.

Boş işlerle uğraşacak kadar vakti yok.

"Sevindim. Uyum sağlayamayacağından korktum" hafif acı bir tebessüm.

Elbette annesi yine komasını düşünüyor olmalı.

"Anne ya senin ?"
Dikkatini dağıtmak için sordu. "Günün nasıl geçti?"

Arkadaşların var mı ? Sormak istedi, lakin daha önce psikolojik sorunlarının olduğu düşüncesiyle soruyu değiştirdi.

"Epey güzeldi." Başını hafifçe kaldırıp gökyüzüne bakarken devam etti.
"Her zamanki rutin işler. İşe başlayacağım onları hallettim. Bunun dışında Nanren ile sohbet ettik"
Gülerek devam etti.
"Nanren çok tatlı bir çocuk"

"A-ah" yüzü domates gibi kızaran Nanren çekingence başını eğdi.

"Haha" dayanamayarak güldü Yun.

"Anne işten bahsettin" Nanren'i daha da utandırmamak adına gülümsemeyle odak noktasını değiştirdi.

"Doğru bu hafta pazartesiden itibaren başlıyorum" Kahvesini yudumladı Elena.

"Bu arada kahve içer misin ?" Aniden aklına gelerek sordu.

"Hayır " Yun reddederek konuşmasını bekledi.

"İşim...Ji ailesinden ayrı bir iş kurmak istiyorum. Bağımsız olmak" yüzüne yayılan gülümseme epey kararlılık içeriyordu. Otoriter bir ses tonu... Elbette Yun annesinin göründüğü gibi asla yumuşak biri olmadığını biliyordu.

"Düşündün mü?"
Tekrar sordu.

"Tabii, bir kafe açacağım" gözleri parlıyordu konuşurken. Yun annesini sessizce desteklemesi gerektiğini düşünürken gözleri istemsizce Nanren'e kaydı.

Nanren ile gözleri kesiştiğinde, Nanren endişeye kapılmış bir şekilde pişmiş bir suratla gözlerini kaçırdı.

Yun:???

Bu küçük kardeşi asla anlayamadığını hissetti.

"Bu arada Yun..." dikkatini tekrar annesine çevirirken yönüne doğru esen kuvvetli rüzgarı hissederek yönünü başka yöne çevirdi.  Ağaç dalları rüzgarda savrulurken Elena'nın altın gibi saç telleri de savruluyordu.

Saçını geriye atarak ciddiyetle ona baktığında bir an için için de hiç iyi hisler oluşmadı.

Elbette...

Sonradan söyleyecekleri de hislerinin doğruluğunu kanıtladı.

"Sevdiğin bir kız var mı ?"

-Devam Edecek-

Eternity: Universe of the Dead (1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin