01 "Lanet..."

2.2K 99 66
                                    

Pencerenin yanında, yere uzanan beyaz saçlarıyla bir genç durmaktaydı. Oğlan, zayıf vüdudu ve soluk beyaz teniyle yüreklerde şefkat hissiyatı oluşturuyordu.

Kirpiklerine kadar bedenini bürümüş 'beyaz' ona kutsal hissiyatı veriyordu.

Cam gibi parlak mavi gözlerle geniş gökyüzüne baktı.

1-2 saat kadar öncesini düşünüyordu.

×××

Hastane köşesindeki yatağın başında kadın ayrılmaksızın duruyordu. Boş gözleri yatakta kalbi atmayan çocuğa bakıyordu.

"Anne" yanındaki genç adam endişeyle annesinin yanında durdu.

Ji Elena.

(Bu arada aile isimleri soy isimlerdir ve ilk olarak soy isimler önceliktir)

Yanındaki genç adam Ji ailesinden Gin.

Gin yatakta yatan hasta gence iç çekerek baktı. Acı dolu gözleri annesine baktıkça suskunlasıyordu.

Dışarıda erkek hemşire grubu fısıldaştı.

"Şu kadına baksana deli"

"Yazık, oğlu zaten ölü doğdu buna rağmen inatla peşini bırakmıyor!"

"Kadın olup evinde otursa ya!"

Gin bakışlarını onlara çevirdiğinde fısıltılar anında son bulmuş, hiçbiri bakmaya cesaret edemeyerek başını eğmişti.

Gin başını geri çevirmeden önce telefonu çıkarıp kısa bir mesaj atmış ve hemen sonrasında ağır adımlarla ilerleyip kapıyı kapatmıştı.

Hemşire grubu Gin'i görünce yüzleri soldu anında, o mesajın iş hayatını sonlandıracağını hissediyorlardı nedense.

Gin annesinin yanına gelip tekrar oturdu. Gözleri kadına baktıkça hüzünleniyordu.

Ji ailesinden en büyük oğlan Rance'in eşi Elena. Oğlu Ji Gin. İkisi hastanede bulunmaktaydı.

Yatakta yatan, zerre kan bulundurmayan solgun yüzlü çocuk, ölü doğan Yun.

Doğumundan beri ölü sayılan çocuğu sonucu kafayı yiyecek kadar bunalması ve oğlunun ölü doğduğunu inkar etmesi sonucu zorla makinalara bağlı kalarak yaşatıldı Yun.

Buna ağmen asıl ruh bedende değilken nasıl yaşayabilir ?

Aniden-

*patt!*

Cam kırıkları yere dağıldı.

Kadın şokundan yerinde donup kalırken doktorlar koşuşturarak oğlunu ondan uzaklaştırıyorlardı.

"Oğlum! Oğlum! Oğlumu geri verin!" Çılgınca bağırıp ağlayan kadın oğlu Gin'in elinden kurtulmaya çalışırken ayakları yerdeki cam parçaları tarafından parçalanıyordu. Buna rağmen o acı hissini hissetmeden çırpınıyordu, gözlerinde bir tek götürülen ikinci oğlu vardı.

×××

Hızla ilerleyen helikopterler epeyce dikkat çekiciydi.

Askeri araçların eşlik ettiği arabalar şehirde tek bir yöne ilerliyordu hızla.

"Ne oluyor yahu ?"

"Darbe falan mı ?"

Kalabalık şaşkınca duraksayıp bakarken Rushuz, Wanessa'nın elini tutup rahatlattı "Sakin ol, bunlar Ji ailesinin"

Helikopterin üzerine basılı olan simge gurur ve ihtişamla sergileniyordu. Simgeye bakınca kim olduklarını söylemek zor değildi.

Wanessa "Ne oluyor ?" Diye sormadan edemedi diğer herkes gibi.

İlerideki özel hastanenin önü askeri araçlarla dolu, bir de üstüne nöbet tutan, asla gevşemeyen askerler kapıda nöbet tutuyordu. Tamamiyle gerginliğin üst safhada olduğu anlarda birkaç helikopter hastanenin üstüne park edildi.

İçinden iki üst rütbeli adam inerken önde yaşlı adam ilerledi. Ji ailesinin şuanki başı olan Ji Hofan ve onun büyük oğlu Rance.

Arkadan iki silahlı ve tam donanımlı asker mekanik bir robotmuşcasına takip ediyordu.

Hastanenin içi tam bir kargaşaydı. Çıldıran Elena sakinleştirici verilerek uyutulurken Hofan, Gin'e gelerek direk sordu.

"Durum ne ?"

"Dede, bilmiyorum sadece... Holter aniden çalışmaya başladı" Gin o anın şokunu hala üzerinden atamayarak konuşu. Hala o anın etkisinde olarak mırıldandı "Doktorlar imkansız ve mucize falan diye etrafta koşuşturuyordu"

Yüz yılın haberi.

Tüm haber kanalları aniden Ji ailesini hedef aldı.

Bir sineğin ile giremeyeceği şekilde sıkı korunan hastane ve ölü doğan çocuğun dirilmesi haberi gündeme bomba gibi düşmüştü.

×××

Bir süre önce gözlerini açtı.

Tamamiyle yabancı olduğu bu dünyada. Anlam veremiyor ve anlamlandıramıyor.

Pencereden dışarıya baktı.

Etraf asker doluydu, sakince hastane kuşatılıp korumaya alınmıştı.

Sakince yatağa ilerleyip oturdu.

Hastane 'ona özel' olarak tamamiyle boşaltılmış, tüm alanında uzman doktorlar 'onun' için burada toplanmıştı.

Elindeki damaryoluna baktı.

Odaksız gözleri geçmişi hatırlamak istermişcesine kısılırken sakince nefes aldı.

Uyandığından beri doktorlar dışında kimse onu ziyaret etmedi. Uyanırkenki o baygınlık halinde kadının "oğlum" diyen bağırışlarını duyuyordu.

"Bu böyle olmayacak" derince iç çekip ayağa tekrar kalktı.

Odada iki kapı bulunuyordu. Biri odadan çıkmak için olsa da diğerini bilmiyordu.

Bilmediği kapının önüne ilerledi ilk önce. Hafif ve sakin adımlar, etrafına attığı kuşkulu bakışlarla ilerledi. Kapının kulpunu yavaşça indirirken tamamiyle tetikteydi.

Dışarıdaki askerlerin tamamiyle hastaneyi çepeçevre sarması istemsizce onu da etkilemişti.

Kapıyı yavaşça açtı.

Banyoydu.

"Şimdi bir düşününce..."

Odaya dönüp geri baktı.

Sade, temiz, tek kişilik, düzenli ve özenli bir oda.

Vip bölümü.

Banyonun olması hiç de şaşırtıcı değildi.

Yavaşça içeriye ilerledi, bir yandan da etrafı temkinle süzerek.

Aynayla göz göze geldiğinde dondu.

"Hay anasını!"

Derince soluklandı.

Bu yüz neydi ?
Estetikten çıksa böyle mükemmel bir yüz elde edilemezdi!

Ama kısa sürede tekrar toparlandı.

Sakinliğini geri kazandığı sırada aniden tekrar dondu!

Elleri titredi, yavaşça kaldırdı ve göğsünü okşadı.

Düz!

Dümdüz!!

Yutkundu.

Bakışları yavaşça aşşağıya kaydı.

İstemiyordu ama...

Titrek parmaklar al tarafa ulaştığında...

Bayıldı.

Son sözleri "lanet, şeyim var" olduğuydu.

-Devam Edecek-

Eternity: Universe of the Dead (1)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin