İlyas arkasına yaslanıp içeriye giren çalışanını bekledi. Gözü elindeki zarftaydı. Çalışan zarfı masaya bırakana kadar da hiç gözünü kırpmadı. Adam bir kaç adım gerilerken uzanıp beyaz zarfı aldı. Yavaş hareketlerle açarken bir taraftan da söyleniyordu.
"Dikkat çekmiyorsunuz değil mi?"
Genç ellerini önünde birleştirip cevap verdi.
"Hayır efendim. Farkında değiller. Yanında koruması yokken daha kolay oluyor. O çocuk... oldukça uyanık."
İlyas yarım ağız gülümserken fotoğrafları zarftan çıkardı ve kronolojik sırayla dizilmiş fotoğrafları karıştırmaya başladı.
"Ona da sıra gelir. Biraz böyle dolaşsınlar bakalım."
Genç adam hiç sesini çıkarmadan bekledi. İlyasda fotoğrafları karıştırmaya devam etti. Bazıları çok uzaktan bazıları ise daha yakından çekilmiş fotoğrafların hepsinin odağında Zeynep vardı. Baktığı fotoğrafları masanın üzerine koyan İlyas sıradakini eline aldığında duraksadı. Bir süre bekledi. Sonra hızla fotoğrafları çevirirken söylendi.
"Seni küçük orospu..."
Genç adam İlyas'ın dehşetten büyümüş gözlerini gördüğünde gergince yerinde kıpırdandı. Duyduğu kelime tüylerinin diken diken olmasına sebep olmuştu. Yapılan işin yanlışlığının farkındaydı elbette. Ama bu işe ihtiyacı vardı. Bunlara susmak kanına dokunsa da elinden bir şey gelmiyordu.
İlyas bütün fotoğrafları çatık kaşlarının arkasından incelerken bekledi. Fotoğrafları alıp duvara fırlattığında hiç yerinden kıpırdamadı. Ellerini masaya dayayan adam kocaman açtığı gözleriyle ona bakarken haykırdı.
"Çık dışarı ve bana Hikmet'i gönder."
Genç adam çıkıp giderken İlyas sandalyesine oturdu ve masanın üstünde duran bir kaç fotoğrafı avucunun içinde buruşturdu. Hikmet odaya girdiğinde başını koltuğun arkasına yasladı. Sıktığı dişlerinin arasından talimatını verdi.
"Bugün... Ödül töreninden hemen önce... Bunları basına sızdıracaksın."
Hikmet şok olmuştu. Bunu neden yaptıklarını anlamıyordu. Bunu yapmak demek Zeynep'i bitirmek demekti.
"Ama efendim..."
"Ne diyorsam o Hikmet... Ne diyorsam o..."
İlyas gürlediğinde Hikmet başka hiç bir şey söyleyemedi.
***
Ozan Zeynep'in toz pembe elbisesini bir kez daha baştan aşağıya süzdü. Gerçekten bir prenses gibi görünüyordu. Omuzlarını açıkta bırakan elbisenin kolları çapraz bir şekilde göğsünde birleşiyor ve beline kadar bedenini sımsıkı sarıyordu. Diz üstünde biten kabarık etekleri uçuk mor tüllerle bezenmişti.Hazırlık ekibi saçlarını ensesinde topuz yapmış ve hafif bir makyajla cildini canlandırmıştı. Zira Zeynep gece boyunca hiç uyumamış gün akşam olmasına rağmen ağzına tek lokma yiyecek koymamıştı. İyi bir makyaja ihtiyacı vardı. Moraran göz altlarını gizleyebilmek için en azından.
Midesinde uçuşan kelebeklerin sebebi ilk kez ödül almanın verdiği heyecan asla değildi. Geceden beri Mert hiç aramamış attığı mesajlara cevap vermemiş Zeynep'te sabaha karşı artık mesaj atmayı bırakmıştı.
Hatasını kabul ediyordu elbette. Ama o kadar kendisini açıklamasına rağmen Mert'in hiç bir tepki vermemiş olması yüreğini sıkıştırıyor içini umutsuzlukla dolduruyordu. Ozanın kendisine tuhaf tuhaf baktığını gördüğünde gözlerinin dolduğunu fark etti.
