Günlüğü kaybettiğim günün sabahı Elif evde yoktu. İlginçti. Telefonlarıma da cevap vermiyordu. Neredeydi bu kız?
Büyük bir merak ve telaşla beyaz bağcıklı siyah spor ayakkabılarımı hızlıca giydim. Rüstem abinin bina kapısından girdiğini gördüm merdiven aralığından. Şimdi onunla uğraşmaya vaktim yoktu. Demirliklere tutunarak sessizce üst kata çıkmaya başladım. Çalar çalar giderdi nasıl olsa. Uzun zamandır oraya çıkmadığımı fark ettim. Zaten orada kimse yaşamıyordu. Merdiven aralığından yine baktım, Rüstem abinin kum renkli pantolonunu gördüm. Kapıya vurup duruyordu. Ah bir içmese şu pis şeyi. Fatma ablanın böreklerinin tadının o kötü içkiden daha güzel olduğunu bir fark etse tamamdı. Rüstem abi kapıyı yumruklamaya devam ederken bina girişinden Fatma abla yukarı seslendi. “Rüsteem” dedi “İn çabuk aşağı. Daha vakti gelmedi kiranın, gel eve.” Sonunda çıkmıştı binadan Rüstem abi. Ben de yavaş yavaş gri taş merdivenleri indim. Binadan çıktım. Önce Elif’in üniversitesine gitmeye karar verdim. Ama normal yoldan değil Gül Sokağı’ndan. Yani Karanfil Kitapçı’nın önünden. Yokuşu çıkarken yolun kenarında çocuklar seksek oynuyorlardı. Taşı yanlış yere atan kız kenara geçti. Çocukken en sevdiğim oyun olan sekseği izlemeye devam etmek isterdim ama biricik arkadaşım Elif’in nerede olduğunu bulmalıydım.
Kitapçının önünde esnafla sohbet eden sürmeliymiş gibi duran kapkara gözleri, aklaşmış sakalıyla Pinokyo’nun dedesine benzeyen Mehmet amcaya başımı eğerek selam verdim. Başımı aşağı doğru eğerken içeriyi görmeye çalıştım. Elif yoktu orada. Hızlıca ilerledim. Otobüs beklemeye koyuldum. Taksiye binmeyi düşünsem de yanıma o kadar para almamıştım. Neyse ki otobüs çabuk geldi. Bindim ve hemen boş bir yere oturdum. Yorgunluğuma rağmen kalabalık otobüste ayakta dik dik bana bakan 50-60 yaşlarındaki teyzeye yerimi verdim. Bu teyzeler de işlerini iyi biliyorlardı. Gözünü bir dikti mi, bir daha kaçış yoktu.
Durakta otobüsten indim. Uzun zamandır üniversiteye gelmemiştim. Onu orada bulmayı ümit ediyordum. Tüm katlara ve tüm sınıflara bakmama rağmen yine yoktu. Tanıdığım bazı arkadaşlarına da sordum. Onlarda bütün gün görmemişler Elif’i. Demek ki okula da gitmedi. Aslında sanki geçen gece eve gelmişti. Sadece seslerini duydum, uyuyordum. Sabah hangi ara kalkıp gitmişti ki?
Kayıp sayısı ikiye katlanmış, benimde kafam iyice karışmıştı. Karakola doğru gidecekken telefonum çaldı. Arayan bilmediğim bir numaraydı. Açtım.
“Alo” diye tanıdık bir ses geldi “Şara?”
“Elif neredesin öldüm meraktan.”
“Eve geliyorum, caddedeki kahvenin önünde buluşalım. Ben şu anda orda bir telefon kulübesinden arıyorum.”
“Tamam, ama neden oradasın?”
“Gelince anlatırım Şara. Görüşürüz.” dedi ve telefonu kapattı. Arkadaşımı bulmanın mutluluğuyla üniversite bahçesinden çıktım.
Kahvenin önüne geldiğimde Elif oradaydı. Yanına yaklaştım. “Kayboldun sandım.” dedim ona sarılırken.
“Merak etme, iyiyim. Gece evdeydim ama sabah erkenden çıkmam gerekti.”
“Elif, neler olduğunu anlatacaksın değil mi? İnan kaçırıldın sandım.”
“Anlatacağım. Kahveye gelmesini beklediğim biri vardı. Burada onu bekliyordum. Ama sanırım gelmeyecek. Hadi eve gidelim.” dedi.
Eve doğru yürüyorduk. Ne kadar yorulmuş olduğu her halinden belliydi. Hardal rengi pantolonunun paçaları çamur olmuş, saçları birbirine karışmıştı. Sanki kovalamış veya kovalanmıştı.
Ellerimi sıcacık cebimden çıkarıp merdivenin soğuk, demir korkuluklarına deyince bir anda üşüdüm. Binadan içeri girerken burnuma hafif hafif gelen börek kokusu Fatma ablaya bu sabah için teşekkür etmem gerektiğini hatırlattı. Gitmişken biraz da börek yiyebilirdik. Fikrimi Elif’e söyledim. O da onay verince birlikte iki yan binada oturan Fatma ablaya gittik. Üç ay önce yenilenmiş bina köydeki bir sosyeteyi andırıyordu. Ama Fatma ablanın evinin içi öyle değildi. Her zaman eşarbını tavşan kulağı şeklinde bağlayan tombik yanaklı Fatma abla bir köy havasını evde harika yansıtırdı. Siyak renkli kapının kuş cıvıltısı gibi öten ziline bastık. İçeri girdiğimizde Fatma abla bize “Hoş geldiniz kuzucuklar” dedi. Elif sordu, “Rüstem abi içeride mi?”
“Yok yok gelin. Börek yapmıştım çayla yeriz. Fatma abla çayı ve börekleri yerine koyarken, “Bu sabah için teşekkür ederim” dedim. “Rüstem abini geldiğini görünce yukarı çıkmıştım. Sayende karşılaşmadık.”
“Öyle mi bilmiyordum orada olduğunu.”
Elif , Fatma ablanın masadaki elini sıkarak “Ellerine sağlık Fatma abla. Börek çok güzel olmuş.” dedi.
“Afiyet olsun kızlar… Rüstem sizi sıkıştırırsa söyleyin paranızı da vermeyin. Çok şükür, hiç aksatmadınız zaten kirayı. Onun da kusuruna bakmayın. Bir ara sağlık birimine başvurup alkolü bırakması için yollar arayacağım. Sizin bir probleminiz yok inşallah?”
“Yok Fatma abla sağol. Sorman yeter. Neyse, müsaadenle biz artık gidelim.” dedim. Kalktık. Elif’in anlatacaklarını merak ediyordum.
Salona girip kapının hemen karşısındaki koltuğa oturduğumuzda Elif’in yüzünü ilk defa bu kadar yakından incelemiştim. Küçük, zarif bir burnu vardı. Boncuk boncuk iri gözleri, lüleli saçlarıyla uyum sağlıyordu.
"Sabah not bırakmıştım. Görmüşsündür. Arkadaşımdan ders notlarını almam gerekiyordu.Öğlen işi olduğu için erken çıktım. Sonra senin evden çıktığın saatlerde ben arkadaşımdan dönüyordum. Taksideydim. İşte o sırada seni gördüm yolda. Yaşlı bir amcaya yardım ettin hatırlıyor musun?" dedi Elif. Kalktı ve çantasını aldı. İçinden çıkardığı şey karşısında dona kaldım. Bu nasıl olabilirdi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Günlük (Düzenleniyor)
AdventureTüm ailesini kaybetmiş bir kızın beklemediği bir anda bulduğu günlüğün değiştirdiği hayatı. Hayalleri ve biricik ev arkadaşıyla, yalanların yerini gerçeklerle doldurmak amacıyla çıktığı yolculuk. 'Sıradan hayatımın karanlığında kaybolup gitmişken ı...