20. BÖLÜM

4.1K 257 13
                                    

Çok bekletmeyeyim dedim. Kısa ama güzel bir bölüm. İyi okumalar...

Uzun süre ilerleyip artık peşimden gelen ayak sesleri kesildikten sonra büyük bir kayanın dibine büzüştüm. İyi de, ben evin yolunu nasıl bulacaktım? Burayı biliyordum. Yaşadığım ilçenin dışında geçen ay yangına uğradığı için terk edilmiş piknik ormanıydı. Duymuştum ama buraya hiç gelmemiştim. Hatırlamamın sebebi de gördüğüm fotoğraflar ve ağaçların yanıklarıydı.

Koşmaktan yorulup henüz dinlenebilmişken kafamı eğdiğim yerde, bacaklarımın dibinde iki kaba ayak fark ettim. Bu iki kaba ayağın sahibi iki adım geri gidip "Ellerini kaldır." dedi. Bir dakika! Ben bu sesi tanıyordum. Bu ses... Aniden kafamı kaldırdım.

"Mehmet amca!..."

O muydu yani bunları yapan? Neden buradaydı? Neden ellerimi kaldırmamı söylemişti bana, bir suçlu gibi ?

"Evet Şara, benim." Elinde silah vardı; benim kafama dayanmış bir silah!...

"Ama sen... neden?"

"Hepsi bir oyundu, sen başroldün ve ben kötü adam. Ama töre, bu vesveseleri umursamaz. Sen yeğenimin namusunun katilisin, yaşayamazsın!"

İlk defa silah görmüş olmamı mı, yoksa Mehmet amcanın söylediklerini mi düşünseydim? Yoksa kafamdaki silahın çekilen tetisinin sesini mi? Bu bir rüya mıydı Allah'ım? Yok yok.. Bu bir kabustu ve kabusumun kişileri karışmıştı.

Gözlerimi kapatmış kendimi anlamsız ölümüme hazırlarken duyduğum bir darbe sesiyle silah başımdan indi. Mehmet amcayı arkası dönük olduğundan tanıyamadığım bir adam yumruğuyla engellemişti. Şu anda o adam üç-dört metre uzağımda, önünde de yeni ayağa kalkan Mehmet amca duruyordu.

"Namusunu aldı senin elinden. Ne diye koruyorsun onu yeğenim? Biz öldürmezsek aşiret hem onu hem seni öldürecek."

Bu adam onun yeğeni miydi? Allah aşkına, ben kimin namusuna, ne yapmıştım? Onlardan fazlasıyla uzaktaydım ama gidemiyordum. Kitlenmiştim sanki.

Mehmet amcanın yeğeni olduğunu öğrendiğim kişi bana döndüğünde, ben öldüm de; hayatım film şeridi gibi önümden geçerken kişiler karıştı sandım. Yüzüne kilitlenmiştim. Bir yandan Mehmet amcayı zapt ederken diğer yandan bana sesleniyordu,

"Şara git buradan, kaç?"

"Ben hiçbir şey anlamıyorum. Hocam siz, neden buradasınız?" Karşımda gördüğüm Adem hocaydı. Ben nasıl şaşırmazdım?

"Amca, onun bir suçu yok. Annesinin yaptığı bir şey için onu suçlayamazsın. O çok uyduğunuz töreleriniz saçmalıktan başka bir şey değil. Ayrıca ben de bu olayı sorun etmiyorum. Her şey yıllar önce olmuş bir kazaydı. Şu kavga bitsin artık!" diye bağırdı Mehmet amcaya. İnanamıyordum! Annemin ne alakası vardı? Kaza dedikleri neydi?

"Şara, sana git dedim."

"Ama, hocam..." Okul dışında da benden üç yaş büyük adama 'hocam' demek çok ilginç oluyordu. Galiba ben kafayı yiyordum. Bu durumda, benim düşündüğüm şey de neydi? Her şey o kadar karışmıştı ki.. Beynim artık bu yükü taşıyamıyordu. Her şeyi üç tane görmem de cabasıydı. Titreyen bacaklarımı daha fazla ayakta tutamayıp karanlık bir bilinçsizliğe savruldum.


Kayıp Günlük (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin