FEDAKAR'a göz atın. :)
İyi okumalar..:)
Gittiğimiz yol boyunca, içimdeki heyecanı kulaklarıma kadar hissetmeme engel olamamıştım. Sanki nabzım vücudumun her yerine yayılıyor, kulaklarımda bitiyordu. Sadece kalbimin değil, bütün vücudumun attığını hissediyordum. Başta sadece heyecana odaklanmış beynim, kendini yavaşça düşüncelere bıraktı.
Elif bana üvey annesiyle babasının mezarında karşılaşmalarını anlattığında, onun, annemizin kaldığı hastanenin yurtdışında olduğunu, adresini kimsenin bilmediğini söylediğini anlatmıştı. Bu arayışa girdiğimizde bunu sorgulamamıştım. Ona güvenmediğini anlayabiliyordum ki sanırım haklıydı. Bir adres bulmuştuk ve yurtdışında değildi. Peki neden Zeynep Sarı böyle söylemişti? İçindeki kin hala mı dinmemişti?
Annemin başını vurduğunda hafızasını kaybettiğini anlamıştım. Bu durum zihnimi ayrıca yoruyor, annem tarafından hatırlanmamanın endişesini içime düşürüyordu. Peki akıl hastanesinde olmasına sebep olan neydi? Başını vurması beyninde bazı başka şeyleri daha mı tetiklemişti? O bir... Akıl hastası mıydı? Neden? Farklı olan ne yapıyordu? Veya bir şey yapıyor muydu?
Bu sorulara ara vermem gerektiğinin farkına vardım. Gelmemize çok az kalmıştı ve düşünmem şu an hiçbir işe yaramazdı. Bekleyecek ve sorularımı yüzleştiğimde cevaplandıracaktım.
Elif yavaşça koluma dokunup seslendi. "Şara?"
Ona döndüm. "Efendim?"
"Ne düşüyorsun?"
"Birçok şey düşünüyorum."
Derin bir nefes alıp, "Bende," dedi. "Ama en çok üvey annemin bana neden doğruyu söylemediğini düşünüyorum. Kötülüğün hala içinde olabileceğini düşünmek üzüyor."
Onu anlayabiliyordum sanırım. Onu affetmeye çalışıyordu. Neden insanlar başkaları tarafından affedilmeyi bu kadar zorlaştırırdı ki? Neden nedenlerin arasına bir neden daha eklerlerdi?
Teyzemin seslenmesiyle ona döndük. "Kızlar, geldik sanırım."
Heyecan içimdeki yerine geri dönmüştü. Taksi durup ücreti ödedikten sonra indik ve yürümeye başladık. 15 dakikalık bir yürüme yolu vardı hastaneye kadar. Bu 15 dakika bana 15 saat gibi gelmek zorunda mıydı?
Hastanenin mimarisi güzel görünüyordu. Büyük bir bahçesi vardı. Hemşirelerin kolunda gezen hastalar olmasını beklesem de bahçe de kimse yoktu. Çevreye bakınarak içeri girdik. Yaşadığım heyecan tarifsizdi. Sanki bedenim hastanenin koridorunda geziyor, ruhum yukarıdan beni izliyordu. Hayatımın sonundaymışım gibiydi. Bir an her şey değişecek veya sanki her şey boğucu bir monotonluğa bürünecekti. Hakkım var mıydı? Vardı. Bu binada yıllarımın ümidi saklıydı.
Danışma bölümünün önünde durduk. Teyzem görevliyle konuşmaya başladı. "İyi günler."
"İyi günler?"
"Acaba hastanenizde Melek Esra Akıncı diye bir yer var mı?" Teyzemin bu soruyu direk sormasını beklemiyordum. Galiba bayılacaktım. "Bir dakika," dedi kadın ve önündeki bir şeye bakmaya başladı.
Lütfen, lütfen anne burada ol.
"Evet, bu isimde biri hastanemizde var."
Elif ile birbirimize baktık. Gözlerimin dolmasına engel olamamıştım. O da benimle aynı şekildeydi. Şimdi gerçekten, yıllardır öldü bildiğim annem burada mıydı? Aramızda sadece metreler mi vardı? Şimdi ben onun unutmaya başladığım yüzünü mü görecektim?
Elif'in elini tuttum. Bir şeylere tutunmam gerekti.
"Sanırım onu görmek istiyorsunuz?" Elif'le öne atıldık. "Evet, görmek istiyoruz. Hemen görebilir miyiz?"
Gülümsedi.
"Görebilirsiniz ama önce hakkında bilgi vermem gerekir. Bunu sizin de isteyeceğinizi düşünüyorum."
Haklıydı. Ne kadar sabırsız olsam da neden burada olduğunu, neyi hatırlayıp neyi hatırlamadığını bilmeliydik. Görevli bizi bir yere yönlendirdi. Kahverengi koltuklara oturduk ve anlatmaya başlamasını ekledik. Kötü şeyler duymamak için duyduğum istek, mantıklı tarafıma engel oluyordu. Bu yüzden endişelerimi susturup sallanan bacağımı durdurdum.
Bir dosyanın birkaç sayfasına göz atıp bize baktı. Kollarını masaya koydu ve konuşmaya başladı.
"Neyiniz oluyor?"
Elif cevap verdi. "Annemiz." Teyzemi gösterdi. "Teyzemin de kardeşi." Gülümsememe engel olamadım. Annemiz. Teyzem.
"Peki. Öncelikle, Melek buraya başına aldığı büyük darbe sonucu geldi. Hafıza kaybı yaşadı. Normalde hafıza kayıpları akıl hastanesinde bulunmayı gerektirmez. Bunu biliyorsunuz. Ama annenizin durumu maalesef sadece bir hafıza kaybı değil. Kazayı yaşadığı ilk zamanlardan sonra bazı isimleri sayıklamaya başladı. Bu sayıklamalar sırasında çevresindeki şeyler umurunda olmuyor. Bazen fark etmeden çok sesli söylüyor veya bazen ne dediğini duyamıyoruz. Kendisine yaklaşılması onu korkutuyor. Küçük biri, bir çocuk yaklaştığında sevgiyle karşılık veriyor ama büyük insanlardan, özellikle erkeklerden korkuyor. Kimseyle konuşmadığını da bilmenizi isterim. Kızlarını sayıklıyor. Elif ve Şara isimlerini biliyoruz. İsimleriniz bunlar mı?"
Başımızı salladık. O da gülümseyerek karşılık verdi.
"Arada bazı şeyler hatırladığını anlıyoruz ama sayıkladıklarını bile hatırladığından emin değiliz. Elif ve Şara isimlerinin de kızları olduğu için sayıkladığını ve hatırlamadığını düşünüyoruz. Ama yine de sizi hatırlıyor olabilir. Hatırlarsa iyi karşılayacaktır. Ama hatırlamazsa yüzünüze bile bakmayabilir. Fazla çekingen. Burada olmasının bir nedeni de herhangi bir yakının olmaması. Eşi vardı ama öldüğünü öğrendik. Arada bir kadın gelmeye başladı son zamanlarda. Kim olduğunu bilmiyoruz ve sadece gelip onu izleyip gidiyor. Melek onu çok olumsuz karşılıyor. Çok olmadı, 1 ay gibi bir süre önce yaşlıca bir adam geldi. Babası olduğunu söyledi. Melek onu gördüğünde ortalığı çığlıklarıyla ayağa kaldırdı. Ve hemen gitmek zorunda kaldı. Bir daha da gelmedi. Yalnız, anlaştığı bir kişi var. Kimi olduğunu bilmiyoruz. İki haftadır bazen her gün bazen bir gün arayla geliyor. Ve anneniz onunla iyi vakit geçiriyor. Bir erkek olmasına rağmen hem de. Onun Melek'e bir şeyler anlattığını ve onu güldürdüğünü gördük. Şu an annenizin yanında ve hatırladığım kadarıyla adı... Adem'di."
Yaşadığım şaşkınlığı anlatamazdım. Bir an ben bile anlayamadım. Adem annemle mi görüşüyordu? Bu benim tanıdığım, bana bir arkadaş ve öğretmen olan Adem miydi? Eğer bu gerçekten o'ysa bana neden söylememişti? Annemi benden önce bulduysa benim bunu ne kadar istediğimi bilirken benden neden saklamıştı?
Daha fazla bekleyemedim. Düşünmek çıldırtıyordu. Elif de durumu anlamıştı ve o da benimle aynı şaşkınlık içindeydi. Görevliye döndük. "Artık onu görebilir miyiz?"
"Tabi," dedi ve ayağa kalkıp önümüzden kapıya ilerledi. Odadan çıkacağımız sırada durdu ve tekrar bize döndü.
"Bunca zaman buraya hiç gelmediniz. Neden şimdi?"
Gülümsedim. "Çünkü bunca zaman bir annemiz yoktu. Şimdi var." dedim ve annemin olduğu odaya doğru güvenliğin arkasından ilerlemeye devam ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Günlük (Düzenleniyor)
Phiêu lưuTüm ailesini kaybetmiş bir kızın beklemediği bir anda bulduğu günlüğün değiştirdiği hayatı. Hayalleri ve biricik ev arkadaşıyla, yalanların yerini gerçeklerle doldurmak amacıyla çıktığı yolculuk. 'Sıradan hayatımın karanlığında kaybolup gitmişken ı...