Sabah erkenden kalkıp aklıma gelen şeyi cevaplamak için dışarı çıktım. Elif daha uyanmamıştı. Sokağın sol girişinden girip iki sokak ileriye yürüdüm. Biraz daha ilerlediğimde işte aklıma geleni cevaplayacağım yer karşımdaydı, 'Karanfil Kitapçı'. İçeri girdim. Masaya başını dayamış uyukluyordu Mehmet amca. Tam karşısına iddialı bir duruşla dikildim. Bir şey söylememe gerek kalmadan uyandı Mehmet amca. "Şara hoş geldin kızım." dedi. "Hoş buldum." diye yanıt verdim. Sertçe masanın önündeki sandalyeye oturdum. Onun bir şey söylemesine izin vermeden "Biliyordun dimi?" dedim, sadece baktı bana, "Neyi?".
"Mehmet amca dedemi tanıyorsun!"
"Ah, Şara."
"Burada bulduğumun ne olduğunu nereden biliyordun?"
"Şara, ama..."
"Mehmet amca bana yalan söyleme sakın. Dedemin günlük için peşime takılmasının başka bir nedeni olamazdı. Ona sen söyledin."
Sustu "Oldukça zekisin." dedi sırıtarak.
"Bilmek istediklerimle bunca yıl olduğu gibi cevap vermeyeceğini biliyorum. Bu yüzden sana tek bir şey sorucam. "Babamın adı Rıfat mıydı?"
"Evet."
"Ne, sade bir 'evet' mi yani?"
"Merak ettiklerini inan bende tam olarak bende bilmiyorum. Ama cevabını kendin bulmalısın. Annen de hayatının daha güzel olması için bunu isterdi. Bu yüzden ya devam et, ya da boşver."
Kapıya ilerledim arkama dönmeden cevap verdim "Sonuna kadar devam edeceğim. Ve birgün seni de çözeceğim. Bu işin arkasında kötü gerçekler var. Şimdilik ya yalanlarınla gölgelenmeye devam et ya da boşver." dedim, hırs ve hızla oradan ayrıldım.
* * *
Babamın Rıfat olduğunu öğrenmek beni üzmüştü ama aslında bunu içimde bir yerlerde biliyordum. Sonuçta annemin günlüğe yazdığı gibi benim babam da içkiliydi. Peki annem ne yapmıştı? Kaçtı mı İstanbul'a? Kaçabilseydi babamla evlenmezdi. Düşünceli düşünceli eve doğru ilerliyordum. Binanın girişine geldiğimde kapının kenarındaki zarfla durakladım. Bana gelmiş bir mektuptu bu. Aceleyle yukarı çıkıp anahtarımla içeri girdim. Elif hala uyuyordu. Salona geçip kırmızı puf koltuğa oturdum. Büyük bir merakla zarfı açtım. Yazı pek güzel değildi. Özensizce yazılmıştı. Okumaya başladım,
"Merhaba Şara. Ben deden." Büyük bir şaşkınlıkla elimi ağzıma götürdüm.
"Eğer günlüğü biraz olsun okuduysan bana kızgınsın biliyorum. Zaten sadece bunun için onu senden almak istedim. İçten içe benden nefret etmemen içindi. Sana beni affet diyeceğim ama aslında bunu annene yani kızıma söylemem gerekirdi. Para için kızımı evlendirip ölümüne sebep oldum. Annen benim yüzümden çok zor bir hayat yaşadı. Bundan dolayı yıllardır vicdan azabı yaşadım. Senin hep mutlu olmanı isterdi. İstediğin biriyle evlenmeni ve çocuklarına hiç yalan söylememeni dilerdi. Çünkü o bunların hiçbirini benim yüzümden yapamadı. Bir çok kez size yalan söylemek zorunda kaldı. Sana ve kardeşine yani. Şunu bil, beni zorlamak, bulmak isteyebilirsin ama inan bende bilmiyorum kardeşinin kim olduğunu. Hatta hiç görmedim. Annenin günlük yazdığını bilirdim ama hiç okumadım. Bakmadım bile. Zaten göstermezdi. Annen günlüğü bilerek oraya, kiyapçıya koymuş bilmiyorum. Peki Mehmet bunu nereden biliyor? Beni aradığında başta kim olduğunu anlamadım. Sonradan tanıdım. Ona bunu sorabilirsen sevinirim. Torunum, çevrende sana sahip çıkacak insanlar var, bu beni mutlu ediyor. Beni affet ve kendine sahip çık. Deden Kemal..."Mektubu katlarken Elif esneyerek yanıma geldi. Kapıya sağ omzuyla yaslandı. Ona döndüm, "Elif benim bir kardeşim varmış." dedim. Şaşkınlıkla bana baktı, yanıma oturdu. "Gerçekten mi?" Peki kim? Nereden öğrendin?"
"Keşke bilsem kim olduğunu. Ama bunu dedemden öğrendim."
"Ne deden mi?"
"Evet. Bak." dedim zarfı uzattım. "Binanın girişinde buldum. Dedemden bana gelmiş."
Birkaç saniyede okuyuverdi mektubu.
"Vay be! Ne macera." dedi o an elimde olmayarak sinirle ayağa kalktım. "Macera mı? Ne macerası Elif? Ne kadar zor bir durumda olduğumun farkında mısın?"
"Hayır Şara, ben... o anlamda söylemedim. Biliyorsun..." ne yaptığımın farkına vardım sakinleştim ve yerime oturdum. Sesim kısılmıştı. Elimde olmayarak ağlamaya başladım. "Af edersin Elif. Sinirimi senden çıkardım. Ne yapacağımı bilmiyorum. "
"Sinir mi? Neye sinirlendin ki?" Bir kardeşin olmasına mı?"
"Yoo hayır. Ama kafam çok karıştı. İçimde bir umut var ama neye umut olduğunu bilmiyorum. Sürekli yeni bir şeyler çıkıyor ortaya. Neye sevineceğimi neye üzüleceğimi bilmiyorum."
"Anlıyorum . Biraz sakinleş. Fikrimi sorarsan kardeşini ancak günlüğü okuyarak bulabilirsin. Bugün dersin var değil mi?"
"Evet var. Kahvaltımı yapıp çıkarım."
"Benim de var. Birlikte çıkarız." dedi Elif ve kapıya yöneldi. Mahcup bir şekilde ona baktım. Ayağa kalktıö. "Elif teşekkür ederim. Sen olmasan ne yapardım. Sen benim teselli çiçeğimsin." Dedim yanaklarını sıktım. Çok itiraz etmedi. "Hadi hadi duygu papatyası derse yetişemeyeğiz." dedi kolunu tuttum "Hmm bahane ustasııı... kaçıyorum demiyorda." dedim koluna girdim. Gerçekten duygu yoğunluğunu sevmezdi benim canım arkadaşım. Kıkırdayarak mutfağa ilerledik. Sanırım bu sabah kahvaltıda biraz macera, bir tutam duygu, bir kaşıkta heyecan vardı. Bakalım afiyet olacak mı?Selam... Afiyet olup olmayacağını öğrenmek için hikayemi takip etmeye ve yorumlarınızı paylaşmaya devam edebilirsiniz.
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere...:):):)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Günlük (Düzenleniyor)
AdventureTüm ailesini kaybetmiş bir kızın beklemediği bir anda bulduğu günlüğün değiştirdiği hayatı. Hayalleri ve biricik ev arkadaşıyla, yalanların yerini gerçeklerle doldurmak amacıyla çıktığı yolculuk. 'Sıradan hayatımın karanlığında kaybolup gitmişken ı...