Lunaparkın deniz kenarında yürüyorduk. Bankı göstererek "Oturalım mı?" dedim. Oturduktan sonra uzun bir sessizlik oldu. Sessizliği bölüp beni çok meraklandıran soruyu sordum.
"Elif?" dedim "Bana geçmişini anlatmayacak mısın?" yine bir sessizlik oldu. Bana karşı çıkıp sessizliğine devam etmesini beklerken bir anda anlatmaya başladı.
"Aslında o kadar ilginç şeyler yaşamadım. Ama annesizliği son demine kadar hissettim."
"Annen çok mu erken öldü?"
"Hayır. Ben annemin ölüm yılını bilmiyorum aslında... Ah, Şara... bu çok uzun bir hikaye."
İstediği kadar dinlerdim onu. Anlattıkça rahatlayacağını en iyi ben bilirdim. "Elif, lütfen dinlemek istiyorum."
"Peki, aslında annem hep yanımdaydı. Ama onu çok sevmezdim. Babamla tartışırlardı sürekli. Bana sevgiyle bakardı ama ne olduğunu anlayamadığım farklı bir duyguydu bu. Hep biliyordum, o benim gerçek annem değildi. Ona hiç benzemiyordum. Gözlerim babamın renginde de değildi annemin renginde de. Onun "benim kızım" deyip sıkıca sarılmasından korkar olmuştum. Yılın bazı zamanlarda tanımadığım biri hizmetçi olarak eve gelirdi. Annem onu hiç sevmezdi ama neden göndermediğini anlamazdım. Bana hep sevgiyle yaklaşırdı, severdi, öperdi. Onu çok zaman annemden çok sever gitmesini istemezdim"
Durdu Elif. Derin nefesler alıp devam etti konuşmaya.
"Annemin gerçek annem olup olmadığını hiç kimseye soramadım. Bir gün annem ve babam tartışırken kapı arkasından onları dinledim. Annem 'O benim kızım İsmet.' Dedi arkaya. Bir anne bunu böyle durduk yere vurgulamazdı.
Hep o hizmetçi kadının annem olmasını isterdim. Bana bileklikler, tokalar alırdı. Onları hep takardım. Bir kızı vardı. Adını söylememişti. Ama bazen ondan bahsederdi. O kızı hep kıskanırdım. Sonra... 14 yaşıma geldim. Hizmetçi kadını, annemi, babamı o yıl, 2000 yılında kaybettim. Her şeyi kavradım o yıl. Annemi buldum. O hizmetçi kadın benim gerçek annemdi Şara. Onun her zaman yanımda olmayışının, başka bir annem olmasının, babamın o kadınla evlenmesinin sebebini hiç öğrenemedim. Bir sabah kalktım, 'anne' diye seslendim. Yataktan çıktım. Evde kimseyi bulamadım. Sadece bir not, 'Ben annen...' diye başlıyor. 'Hatalarımı affet kızım. Seni yalnızlığa mahkum ediyor olmamdan dolayı affet. Ailen artık yok. Bu bir oyun değil Elif'im, burada yazanlara inanmak zorundasın. Üç gün içinde evin sahipleri gelip evden çıkmanı isteyecek. Korkma. Amcana git. Bir şey sorma ve amcanla yengeni ailen belle. Yıllar sonra belki de her şeyi öğreneceksin. Sen benim canımın diğer yarısısın. Öteki canımla kendin tanışacaksın, eminim. Ne olursun, bana kızma. Hayatını mahvettiğimi düşünme. Sonsuza kadar mutlu ol. Seni seviyorum.' Yazan kim biliyor musun Şara? Kağıdın sağ altında "Yazan: Hizmetçi kadın (sen beni böyle tanıyorsun) yazıyor."
Elif durdu. Bana döndü. "İşte böyle." dedi ve derince nefes aldı.
"14 yaşına gelmişken sen yeni bir anne tanımışsın. Sen hem bulup hem kaybetmişsin ben de kaybettim." Dedim cevap vermedi. "Teşekkür ederim." Dedim sesime neşe katarak.
"Neden?"
"Anlattığın ve neler düşündüğünü hissetmeme yardım ettiğin için."
"Problem değil. İçimi dökmek iyi geldi." Biraz sessiz kaldıktan sonra Elif bir anda ayağa kalktı. "Şara, dönme dolaba binelim mi?"
"Neden olmasın?" dedim ve bende ayağa kalktım. Denizin güzel havasını içimize çekerek koşmaya başladık. Çimenlerin üzerinden geçerken ayağım bir ipe takıldı. Benim yere düşmemle üstüme balonlar yağmaya başladı. Baloncunun balonlarının ipine basmışım. Elif'in yardımıyla ayağa kalktım. Yeniden sendelememle bir balonun üstüne oturmam bir oldu. Üstüne düştüğüm balon patlayınca yere çakıldım. Elif kahkahaya boğulmuştu. Ona dönüp kötü kötü baktım. Ama birkaç saniyelik bir bakıştan sonra bende gülmeye başladım. Balonları toplayıp baloncuya verdikten sonra tebessümümüzden bir şey kaybetmeyerek gişeye doğru ilerledik. Dönme dolap durunca yeşil şemsiye şapkalı, mavi bir dönen dolaba karşılıklı oturduk. En tepeye vardığımızda her şey harika gözüküyordu. Nerede olursam olayım eğer yüksekteysem kendimi hep bir kuş gibi hissederdim. Dolap aşağıya doğru inerken parkın çıkışındaki kaldırımda gördüğüm kişiyi tanımıştım. Bir anda "Elif!" diyerek ayağa fırlayınca dengemi kaybettim. Aşağı düşebilirdim eğer Elif tutmasaydı.
"Ne oldu Şara? Ne gördün?"
"O adam Elif, bak." Dedim parmağımla adamı göstererek "Günlüğü çalan adam, onu yakalamalıyız."
"Gördüm gördüm."
Dönme dolabı durdurup çıkışa koşmaya başladık. Adam çoktan ilerlemişti. Ama hala görünüyordu. Ona yetişmek için hızlandık. Adam arkasına dönüp bizi görünce hızlandı. İnsanlara çarpa çarpa gidiyordu. İki yol ayrımına gelince takip etmeyi bıraktık. Tam geri dönecekken yerde siyah bir cüzdan fark ettim. Açtığımda fotoğraf bölümünde gördüğüm adam oydu.
"Elif bak bunu düşürdü." Normalde yapmamamız gereken bir şey olsa da cüzdanın içini karıştırmaya başladık. Cüzdanın arka gözünden nüfus cüzdanını buldum. "İsmi Kemal Kara." dedim Elif'e
"Tanıyor musun?" diye sordu.
"Yoo hay... Elif bir dakika, 'Kara' annemin kızlık soyadı. "
"Emin misin?"
"Evet, eminim. Bir keresinde kimliğinden görmüştüm."
"Hmm adam 65 yaşında."
"Kim, kim..."
Garip düşüncelerle eve doğru ilerledik. Günlüğü okumaya devam etmek için sabırsızlanıyordum.
Az da olsa okuyanlara teşekkür ederim. Bir sonraki bölümde günlüğü çalanın Şara'yla ne alakası olduğunu öğreneceğiz. İyi günler...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Günlük (Düzenleniyor)
AventuraTüm ailesini kaybetmiş bir kızın beklemediği bir anda bulduğu günlüğün değiştirdiği hayatı. Hayalleri ve biricik ev arkadaşıyla, yalanların yerini gerçeklerle doldurmak amacıyla çıktığı yolculuk. 'Sıradan hayatımın karanlığında kaybolup gitmişken ı...